'İstanbul büyük bir depreme hazır değil'
CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, ülkemizin jeolojik konumu ve dünyanın en aktif deprem fay hatları üzerinde bulunması sebebiyle yüksek deprem riski altında olduğuna dikkat çekerek, Türkiye'yi ve İstanbul'u bekleyen olası depremler konusunda mevcut eksikliklerin tespiti ve alınması gereken tedbirlerin araştırılabilmesi için TBMM Başkanlığı'na bir araştırma önergesi verdi. Nüfusumuzun %98’inin deprem tehdidi altında yaşadığı, sanayi kuruluşlarımızın %98’inin deprem bölgelerinde kurulu olduğu ve %73’ünün aktif fay zonları içinde yer aldığı, barajlarımızın ise %95’inin bu tehlikeli topraklar üzerinde bulunduğunu hatırlatan Didem Engin, "Ne yazık ki AKP Hükümeti, depreme yönelik çalışmaları rant hırsından uzak düşünememekte, depreme ilişkin tedbir almayı, bilimsel analiz ve görüşlerden uzak bir şekilde, şehirlerde rantı yüksek bölgelerde kentsel dönüşüm gerekçesi ile acele kamulaştırma kararı almaktan ibaret görmektedir. Bir an evvel bu anlayıştan vazgeçilerek bilimin önderliğinde gerçekçi bir deprem politikası oluşturmalıyız" dedi.
Yalnızca 20. yüzyılda dünya genelinde yaşanan depremlerde toplam 1.548.450 kişinin hayatını kaybettiğini vurgulayan Didem Engin, ülkemizin jeolojik konumu nedeni ile depremlerin sebep olduğu acıları ve kayıpları en derinden yaşayan ülkelerden biri olduğunu söyledi. Türkiye topraklarının %93’ünün deprem bölgeleri içinde yer aldığını hatırlatan Didem Engin, ülkemizde 1900 yılı öncesine dek 1169 depremin, 1900 yılından bugüne kadar da belli başlı 180 büyük depremin kayıt altına alındığını ve bu 180 depremde 92.463 can kaybı yaşandığını belirtti.
KAYBETTİĞİMİZ CANLARIN ACISI HALA ÇOK TAZE...
Geçmiş yıllarda yaşanan büyük depremlere değinen Didem ENGİN, 26 Aralık 1939 tarihinde yaşanan Erzincan depreminde 32.962 canımızın yitirildiğini, 116.720 binanın ağır hasar aldığını, 1999'da yaşanan Gölcük merkezli Marmara Depremi'nde ise resmi verilere göre 17.480 yurttaşımızın vefat ettiğini söyleyen Didem Engin, "1999 depreminde yalnızca Gölcük ilçesinde 5.383 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu da o tarihte Gölcük'te yaşayan her 5 kişiden birinin ölümü anlamına gelmektedir. 1999 depreminden 12 yıl sonra yaşanan Van merkezli depremlerde de 644 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir" dedi.
NÜFUSUMUZUN %98'İ DEPREM TEHDİDİ ALTINDA YAŞIYOR!
"Toplumsal tarihimizde deprem sebebiyle yaşanan bunca acı ve felakete rağmen, deprem konusunda ülkemizde gerekli derslerin alındığını söylemek ne yazık ki hala mümkün değil" diyen Didem Engin, uzmanların Türkiye'nin ciddi bir deprem riski altında olduğunu sıklıkla vurguladığını belirterek "Ülkemiz, depremlerde insan kaybı açısından dünyada 9., toplam etkilenen insan sayısı açısından ise 5. sıradadır. Türkiye nüfusunun %98’i deprem tehdidi altında yaşıyor, sanayi kuruluşlarının % 98’i deprem bölgelerinde kurulu ve %73’ü aktif fay zonları içinde yer alıyor. Barajlarımızın ise %95’inin bu tehlikeli topraklar üzerinde bulunuyor. Ülkemiz topraklarının %42'si, yani neredeyse yarısı I. derece deprem bölgesinde yer alırken, %24'ü de II. derece deprem bölgesinde yer alıyor" diye konuştu.
Depremin ne zaman olacağının bilinmesinin mevcut bilimsel ve teknolojik koşullarla mümkün olmadığını ancak gelişmiş teknolojiler ve rant sevdasından uzak yönetimsel yaklaşımlar ile en şiddetli depremlerden dahi çok az hasarlarla kurtulmanın artık mümkün olduğunu belirten Didem ENGİN, "Örneğin toprakları ciddi deprem riski altında bulunan Japonya bugün ranttan uzak bir anlayış, geliştirdiği yapı teknolojileri ve uyguladığı şehirleşme politikası sonucunda "deprem değil, bina öldürür" sözünün doğruluğunu tüm dünyaya göstermektedir. Japonya'nın yakın zamanda yaşadığı sarsıcı depremler bize bilim ve teknolojik gelişmelerin yardımıyla her zeminde bina yapılabileceğini ve bu binaların şiddetli depremlere dayanabileceğini göstermiştir" dedi.
İSTANBUL OLASI BİR DEPREME HALA HAZIR DEĞİL
"Marmara Bölgesi zengin toprakları ve coğrafi konumu nedeni ile ülkemiz ekonomisinin belkemiğini oluşturmaktadır. İstanbul da resmi olarak 15 milyonu aşan nüfusu ile bu bölgenin en önemli ili konumundadır. İl bazında Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) hesaplamalarına göre; 2014 yılı için İstanbul 622 milyar 762 milyon TL ile toplam ülke gayrisafi yurtiçi hasılasının %30,5'ini oluşturmuştur. Ancak Marmara Bölgesi'nin ve özellikle İstanbul'un bulunduğu konum ciddi bir deprem riskini de beraberinde getirmektedir" diyen Didem Engin, uzmanlar tarafından sıklıkla bu bölge faylarında enerji birikimi olduğu ve bu enerjinin bir şekilde açığa çıkacağı yönünde yapılan uyarılara rağmen alınan önlemlerin yetersizliğini hatırlattı.
1999 DEPREMİNİN MALİYETİ 17 MİLYAR DOLAR!
1999 Marmara Depremi sonrası yaşanan kargaşa ve koordinasyonsuzluğun halkımızda yarattığı endişenin hala giderilemediğini belirten Didem Engin, "Her ne kadar yaşanan can kayıplarının yanında hiçbir önemi olmasa da 1999 Marmara Depremi'ne ilişkin yapılan maddi analizler, ciddi bir maddi kaybın da yaşandığına işaret etmektedir. Dünya Bankası’na göre 1999 depreminin maliyeti 12-17 milyar dolar, ülkemiz GSYH’nın % 6,3- 9’u oranında olmuştur" dedi.
İSTANBUL’DA OLASI BİR DEPREMDE 73 BİN CAN KAYBI BEKLENİYOR!
İstanbul’da olası bir büyük deprem sonrasında yaşanacaklara ilişkin oluşturulan bilimsel analizlere dayalı senaryolar ve tahminlere de değinen Didem Engin, "Örneğin; 2002 yılında Pacific Consultants International ve OYO Corporation tarafından gerçekleştirilmiş ve genelde “JICA” çalışması olarak bilinen İstanbul metropoliten bölgesi deprem riski belirlemesinde benzer bir deprem yırtılma modeli (Model A) için toplam ağır hasarlı bina sayısı 51.000, toplam ağır ve orta hasarlı bina sayısı ise 114.000 olarak verilmektedir. Bu hasarlardan kaynaklanacak can kaybı sayısı 73.000, ağır yaralı sayısı ise 120.000 olarak tahmin edilmiştir" dedi.
1999 Marmara Depremi sonrası yaşanan hukuk faciaları ve sorumluların cezasız kalmasının da hala yüreklerde bir sızı olarak yerini koruduğunu söyleyen Didem Engin, "Oysa bu denli büyük yıkıma yol açan bir doğal afetin sorumlusu olarak yalnızca doğanın görülmesi günümüzdeki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yok sayılması anlamına da gelmektedir. Sorumluların hukuk önünde caydırıcı sayılabilecek cezalar alması beklenirken, 1999 Marmara Depremi'nden sonra inşaat hatalarından dolayı çöken binalarda oluşan ölüm ve yaralanmalara sebebiyet vermekten dolayı binaların müteahhitlerine açılan yaklaşık 2.100 davadan 1.800’ü Şartlı Salıverme Yasası ve hukuki boşluklardan dolayı cezasız kalmış, geriye kalan 300 davanın 110 kadarına ceza verilse de çoğu ertelenmiştir. Diğer davalar ise 16 Şubat 2007 günü 7.5 yıllık zaman aşımı sürelerini doldurmuş ve düşmüştür" dedi.
AKP DEPREM TEHLİKESİNİ RANT KAYNAĞI OLARAK GÖRÜYOR
Didem Engin, ülkemiz genelindeki mevcut yapı stokunun ne kadarının depreme dayanıklı olduğu konusunda da hala sağlıklı bir çalışma yapılamadığını söyleyerek "Her ne kadar 1999 yılı sonrasında inşaat sektörüyle ilgili yönetmeliklerde değişiklik yapılmış olsa da, toplum vicdanını yaralayan bu durum halihazırda ülkemiz genelinde bulunan binalar ve mevcut inşaatlar ile yapılacak olan inşaatlar için vatandaşların şüpheyle yaklaşmasına da yol açmaktadır. Esasen ülkemizin en önemli eksikliklerinden biri, siyaset ve rant algısından arındırılmış bir deprem politikamızın halen oluşturulamamış olmasıdır. Ne yazık ki AKP Hükümeti, depreme yönelik çalışmaları rant hırsından uzak düşünememekte, depreme ilişkin tedbir almayı, bilimsel analiz ve görüşlerden uzak bir şekilde, şehirlerde rantı yüksek bölgelerde kentsel dönüşüm gerekçesi ile acele kamulaştırma kararı almaktan ibaret görmektedir" diye konuştu.
İSTANBUL’DA 493 ADET TOPLANMA ALANINDAN GERİYE 77 ADET TOPLANMA ALANI KALMIŞ!
Olası bir deprem afeti durumunda insanların nerede ve hangi koşullarda barınacağına ilişkin belirsizliğin de devam ettiğini söyleyen Didem ENGİN, "1999 Marmara Depremi'nin ardından İstanbul için hazırlanan Afet Acil Eylem Planı'na göre 493 adet toplanma alanı belirlenmiş iken, günümüzde İstanbul İl Afet ve Acil Durum (AFAD) Müdürlüğü tarafından belirlenen toplanma alanı sayısı 77'ye kadar düşmüştür, önceden belirlenen alanların bir çoğu imara açılmıştır. Belirlenen alanlarda özel mülkiyet alanlarının da bulunması ve "toplanma alanı" kavramına ilişkin hukuki bir tanımın ve dayanağın olmayışı bu alanların kentsel rant hırsından uzak kalabilmesini engellemektedir. İlk aşamada belirlenen 493 adet toplanma alanı dahi konunun uzmanlarınca ve bilimsel analizlere göre, resmi nüfusu 15 milyonu geçen İstanbulluların barınması için yetersiz görülürken, bugün 77 adede kadar düşen toplanma alanının olası bir büyük afet karşısında hiçbir şekilde yetmeyeceği ve çok ciddi sorunlara yol açacağı açıktır" dedi.
TOPLANAN DEPREM VERGİLERİ NERELERE HARCANIYOR?
1999 Marmara Depremi'nin yaralarının sarılması ve olası depremlere hazırlık amacıyla 2000 yılında geçici olarak getirilen sonraki süreçte kalıcı yasa maddesi haline getirilen ve halk arasında 'deprem vergisi' olarak bilinen Özel İletişim Vergisi'ne de değinen Didem ENGİN, deprem vergisinin akıbeti konusunda Hükümet üyelerinin "yol yaptık" gibi konunun ciddiyetinden uzak izahatlarının da toplumsal endişeleri artırdığını belirtti.
MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU İVEDİLİKLE KURULMALI
Meclis çatısı altında 2010 yılında kurulan Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla bir Araştırma Komisyonu Raporu'nda yer alan "Temel hedef, afetlerin zararları ile karşılaşan toplumun, geçmişten ders alma kapasitesini arttırarak geleceğini koruma ve yeniden yapılanma gücüne sahip olmasıdır" hedefinin aradan geçen 7 yıla rağmen hala gerçekleştirilemediğini söyleyen Didem ENGİN, "Çok geç olmadan, geri dönüşü olmayan acılar yaşanmadan, bir an evvel depreme hazırlık konusunda gerekli adımları ciddiyetle ve kararlılıkla atmalıyız. Bu nedenle yeni bir araştırma komisyonunun kurularak geçmiş dönemlerde yapılan çalışmaların değerlendirilmesi, eksikliklerin acilen tespit edilmesi ve Hükümet’in önerilen önlemleri ivedilikle hayata geçirmesi gereklidir" dedi.