Sarıyer’in önünü açmamız şart!
Bir dönemin en hareketli kulüplerinden biriydi Sarıyer Spor Kulübü...
Üç büyüklerden sonra İstanbul’un en önemli semt takımıydı.
Birinci ligde fırtınalar estiriyor, ilçeye farklı bir hava katıyordu.
Üç büyüklerle oynadığı maçlarında tribünler dolup taşıyor, karşılaşmalar derbi havasında geçiyordu. Bazen öyle bir hava yakalıyordu ki; Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’la oynayacağı zaman sahaya maçın favorisi olarak çıkıyordu.
Sarıyerliler ve lacivert- beyaz renklere gönül verenler o günleri halen büyük bir heyecanla anlatıyorlar.
O dönemi güzel hatıralarla anlatırken de takımın yeniden iyi bir hava yakalayıp, Beyaz Martı’nın zirvede tur atmasını ise büyük bir özlemle bekliyorlar.
Ne acıdır ki; Sarıyer’in vefakâr taraftarı Beyaz Martı’nın yıllardır 2. ligde tutunmak için çırpınmasından da büyük bir keder duymaktadır.
Sarıyer’e sevda ile bağlanmak gerçekten çok farklı bir şeydir.
Aşk mı, sevda mı, tutku mu? Ya da başka bir şey mi?
Herkes Sarıyer’e karşı olan bu duygularını farklı bir şekilde tanımlayabilir. Önemli olan o ruha ortak noktada ulaşabilmektir.
Önemli olan kafeste kapalı bir şekilde can çekişen Beyaz Martı’yı hayata döndürmek için yapacağımız fedakârlıklardır.
Eğer ki; Sarıyer’e karşı olan o kutsal sevgiyi yüreğinizde hissedebiliyorsanız, “Beyaz Martı” denildiğinde içinizdeki yağlar eriyor ve tüm duygularınız Lacivert - Beyaz renklere bürünüyorsa, yıllardır kilitli duran o kafesin kapısını açıp Beyaz Martı’nın gökyüzüne büyük bir umutla süzülüşünü hep birlikte izlememiz gerekiyor.
Kısacası Sarıyer’in önünü açmamız şart!
Peki, nasıl açacağız Sarıyer’in önünü ya da Beyaz Martı’yı nasıl zirveye ulaştıracağız?
Sorun burada işte!
Bir kere Sarıyer’in bu durumunu dert edinen herkesin şapkasını önüne koyup iyi düşünmesi lazım.
“Küçük olsun benim olsun”, “Ben olmazsam kulüp olmaz” gibi sığ düşüncelerden sıyrılmamız gerekiyor.
Unutulmasın ki; 1940 yılında kurulan Sarıyer’den çok sayıda başkan ve yönetici gelip geçti. Hepsi de Sarıyer’e hizmet etti ama onlar gitti diye de kulübün kapısına kilit vurulmadı.
Koltukların gelip geçici olduğunu ama kurumların kalıcı olduğunu iyi anlamamız lazım.
Gerek mevcut yönetimden, gerekse aday olanlardan hiç kimsenin Sarıyer’in üstünde olmadığını ve olmayacağını iyi algılaması lazım.
Kimsenin Sarıyer’in menfaatlerini bir kenara bırakıp da kendi çıkarlarını ön planda tutmaya hakkı yok.
Zaten Sarıyer’e gönül verenlerde buna izin vermez.
Bunları neden yazıyorum…
Sarıyer yeni bir kan ve yeni bir heyecan için kongreye gidiyor. Tarih olarak da 13 Mayıs verildi, eğer ki, çoğunluk sağlanmazsa kongre bir sonraki hafta yani 20 Mayıs’ta olacak.
Yıllar sonra kongrede yarışacak adaylar var.
Bir tarafta 3 dönemdir kulübe başkanlık yapan Saffet Akkoyun, diğer tarafta Sarıyer’e yeni umutlar veren, yeni bir vizyon çizen “Süper Lig” söylemleri ile çıkıp üyeleri ve taraftarı heyecanlandıran işadamı Erdal Alkış var.
İkisinin de Sarıyer’e olan sevgisinden kimsenin şüphesi yok. Ama Sarıyer’in yeni bir vizyona ve taze bir kana ihtiyacının olduğunu da açık bir şekilde herkes görüyor.
Bu noktada Sarıyer’in önünü açmak için, artık yeni şeyler söylemenin zamanı da gelmiştir.
Burada camianın sağduyu bir şekilde hareket etmesi şarttır.
Saffet Akkoyun’u kırmadan, Sarıyer’e verdiği emekleri de göz ardı etmeden kulübün önünü açması gerektiği açık açık söylenmelidir.
Kulüpten alacağı varsa mağdur edilmeden, tabi kulübe de zarar vermeden tüm sorunlar tek tek masaya yatırılmalıdır.
Zaten Saffet Akkoyun’nun kendisi de Beyaz Martı’nın bu durumu hak etmediğinin farkındadır.
Her sezon başında şampiyonluk parolasıyla çıkıp, sonra sezonu hüsranla bitiren, 2. Lig'de kalmaya şükreden bir durum Sarıyer’e yakışmamaktadır.
Evet, çok emeği olabilir bu yüzden Saffet Akkoyun için benim önerim Sarıyer’e onursal başkan olmalıdır. Ya da farklı bir görev üstlenmelidir.
Ama ortada bir gerçek var ki, Beyaz Martı’nın hayalleri için erdemli bir şekilde davranıp Sarıyer’in önünü açmakta onun en büyük ve en önemli görevidir.
Yeni aday Erdal Alkış’ın elini tutup “Buyur kardeşim Sarıyer’i sana emanet ediyorum ve bu emanete en iyi şekilde sahip çık” diyebilmelidir. Erdal Alkış’ın da aynı şekilde Saffet Akkoyun’a hizmetleri için teşekkür edip onure etmesi gerekir. Sarıyer’e yakışan tablo tam da budur.
Aksine kongre oyunları ve üyelikler üzerinde yapılan hesaplar Sarıyer’i bir adım ileriye götürmez. Yöneticilerin koltuğa yapışıp kalması Sarıyer’in üzerindeki ölü toprağını atmaz.
Sonuç olarak; Beyaz Martı hastadır ve ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır.
Bu tedavininde kan değişiminden başka bir çaresi yoktur.
Sevgili Sarıyer sevdalıları işte bu bilinçle hareket etmenizi umut ediyor sevgiler sunuyorum…
En güzel günler sizin ve Sarıyer’in olsun…
VEDAT ÖZDEMİR / Sarıyer Manşet Gazetesi