Sarıyer deyince akla balık, börek, muhallebi ve bir de kaynak suları gelir. Balığın en tazesi Sarıyer’de yenir. Böreğin enfesi Sarıyer/Karaköy börekçisinde yenildiğinde tat verir; muhallebi unutulmaz ağız tatları arasındadır. Suları ise ab-ı hayattır. İçilir tadı damağında kalır.
Sarıyer’in antik çağdaki ismi Simas’tır. Helen dilinde güzel su – kutlusu anlamlarını verir! Bu demektir ki Sarıyer’in bir adı da Güzelsu ya da Kutlusu’dur.
Suyu güzel ve bol olan yerde elbetteki çeşme de olacaktır. Sarıyer, bilhassa merkez Sarıyer kaynak suyu bol dolaysıyla çeşmesi de çok olan bir yerleşim bölgesidir. Buna da ayrıca kayıt düşmek gerekir diye düşünüyorum. Her ne kadar bazı çeşmeler (Orta Çeşme ve Çukurçeşme), hoyrat eller, düşüncesiz beyinler tarafından yok edilmeye terk edilmişse de kalan çeşmeler eski Sarıyer’i canlandırmaya, hatırlatmaya yeter.
Mahallelerde çeşme olunca, çeşme başı sohbetleri de çok olur. Bu sohbetler de ne ararsan vardır; kadınlar dikişten, oyadan, el ve ev işlerinden başlar, konu komşuyu çekiştirmeye kadar giderek gezintilerini tamamlarlar; delikanlılar ilk sigaralarını genç kızlara çaka satmak için çeşme başında yakarlar; genç kızlar gözle kaş arasında işmarını çakar geçen sevdiceğine; yaşlı beyler burada birbirleriyle dertleşir gençliklerini yaşarlar yeni baştan!
Sarıyer sevdasıyla dolu şair’in “SARIYER ÇEŞMESİ” isimli şiirini alıyorum bu yazıma konu olarak. Şiiri aynen, noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. Unutmayalım, tam altmış bir yıl önce yayınlanmış bir şiirdir. Yaşıyorsa yazarı Şair HALİM GÜZELGÜN bir bu kadar daha yaşasın, yaşamıyorsa da Allah rahmet eylesin derim. (Bu şiir “İşte Türkiye” Dergisinin Temmuz 1948, Aile Yaz sayısında yayınlandı).
SARIYER ÇEŞMESİ
Gecenin bir ucunda uyanığız,
Takalar, balıkçılar ve ben.
Bir şilep Karadeniz’e çıkıyor,
Karadeniz’e, bülbüller öterken.
Ayın batmasını bekliyoruz,
Onlar kılıca çıkacaklar.
Ayın batmasını bekliyoruz,
Çoğu boş dönecekler.
Av biterdi sabaha karşı,
Şövalyeler kılıçlarını teslim ederler.
Kiminin ağları parçalanmış,
Üst baş deniz içinde giderler.
Bir şey olurdu o zaman gökyüzüne;
İlk ışıklar kurtulurda Ceneviz Kalesinden.
Buz gibi sular akardı şafak vurmuş
Sarıyer çeşmesinin lülesinden.
Bir sevgilim vardı altın dişli,
Meram bağlarında şıkır şıkır oynamış:
Sarhoş olup Ankara’da türkü söylemiş,
Kibrit fabrikasına giderdi.
Yar ki öyle güzel bir uçurum;
Ninem bu masalı bana söylememişti.
Bir sabah çıktı karşıma peri misali,
İlkbahardı, sonra ne oldu bilmiyorum?
Kanımda istavritler, lapinalar koşar,
Açılır kapanır denizanaları:
Saçının tellerinde ışıklar gezer
Hele ay lekeli ayakları.