Erdemdeki sır
Halk arasında güzel bir deyim vardır. ‘‘Söz gümüşse, sukut altındır’’. Sukutu altın ise, erdemi zirve olan bir toplumda, yaşamın saadete nasıl dönüştüğünü bilmek istersen, seyretmenin ve dinlemenin ne kadar kıymetli, ne kadar yararlı olduğunu ifade eden şu örneğe bakmak yeterlidir.
Bir gün bir dağ güzel güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl tam karşısında ufukta doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf gibi günü karşılıyordu. Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş bana gülümseyerek güne başlıyor."
Gökyüzünde küme küme bulutlar, pamuk yığınlarını andırıyordu. Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor. "İiiiiiiiihhhhhh, bu da ne? Bu küçük fare benim manzaramı şimdi neden bozuyor?" Onun oradan bir an önce gitmesini isteyerek, şöyle bir titredi. Akabinde tepeden aşağıya doğru bir kaç taş parçası hızla yuvarlanmaya başladı. Fare taşların düşüş seslerini duyunca hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı ve oraya yerleşti.
Düşen taşlardan ona hiç bir zarar gelmedi. Farecik de başladı denizin güzelliğini seyretmeye. Ara ara atlayan, zıplayan balıklar denizin duruluğunda küçük halkalar oluşturuyordu.
Deniz dağın sıkıntısını anladı ve dağa seslendi: "Neden böyle bir günde küçük bir fare için mutsuzluk oyununa başlıyorsun ki? Bak ben dümdüzken balıklar da benim duruluğumu bozuyorlar. Ben onlara kızıyor muyum? Biliyorum ki onlar bensiz, bense onlarsız yapamayız. Sen de seninle birlikte yaşamak zorunda olanlara kollarını açmalısın. Güneş hiç bulutlara bozuluyor mu? Benim ışınlarımı engelliyorlar diye kızıyor mu? Kabul et gerçeği, her şey bir şeylerle bütün aslında. Farklılıktaki güzellik de burada. Bu sayede her gün ayrı bir şey öğretiyor bize, her gün ayrı bir ders veriyor. Sen iyisi mi sadece seyret, sus ve dinle."
Dağ denize sordu:
"Seyret sus ve dinle? O da ne demek?" Deniz, "Bak, Seyrettiğinde güzellikleri göreceksin. Sustuğunda kendinden başkalarının söylediklerini duyabileceksin. Dinlediğindeyse onlardan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulabileceksin."
Evet, erdem asla yalnız başına değildir. Onun her zaman komşuları vardır. O komşularıyla beraber alışkanlık haline gelirse saadet doğar. Saadet erdemin kazandığı bir armağandır. Dinlemek veya konuşmak birer binek hayvanı olsalardı hangisine bineceğimizi kestiremezdik demiyorlar mı düşünürler.
Konuşmak bir ihtiyaçsa, dinlemek bir sanattır. Erdemin en büyüğü ise dinlemek nezaketidir.
FATİH GÜLERYÜZ * UFUK OKULLARI