ERGUVAN, BAHAR VE ON ŞEHİT

ERGUVAN, BAHAR VE ON ŞEHİT

            İstanbul’a ve bilhassa Boğaziçi’ne bahar Erguvan’la gelir. Erguvan’ın birkaç türü var; Anadolu Erguvanı, Kanada, Kaliforniya, Teksas ve Çin Erguvan’ı gibi.

            Erguvan, Boğaziçi yamaçlarında boy gösterdiğinde baharın geldiği belli olur. Çünkü İstanbul’da bahar Erguvan’dır. Boğaziçi yamaçları; pembe, kırmızı, beyaz ve mor erguvan çiçeği renkleriyle deniz olur, dalga dalga yayılır; Sadabad’ın lale efsanesini de sollayarak gönüllere “Sultan benim” damgasını basar. Hele kayıkla ve diğer deniz vasıtaları ile Anadolu ve Rumeli kıyı şeridinde tur atılırsa, İstanbul’un dolaysıyla Boğaziçi’nin Erguvanla anlam kazandığı görülür!  

            Erguvanı, baharı, Boğaziçi’ni yazacaktım olmadı. Nereden geldiğini, nereleri kendine yurt edindiğini, renklerini ve efsanesini yazacaktım olmadı, izin vermediler. Askerlerimize pusu kuran pis mahluklar, canavarlar!

            İnce hesaplarla gencecik çocuklara bayramlar haram edildi. Kara cehaletin içine itilmeye ısrarla yönlendirildiler. Yıllarca siyasi arenada at koşturan siyaset cambazları; tutarsızlıkları, hizmetleri aksatmaları, ağa tasallutuna mani olamamaları, aşireti ulus anlayışına dönüştürememeleri, dengeleri koruma adına ısrarla ödün vermeleri ve olayların üzerine kararlılıkla gidememeleri; siyaset böyle gerektiriyor düşüncesi ile bazı olayları görmezden gelmeleri; iyi komşuluk adı altında güçlü devletlerin dümen suyunda seyretmeleri; bu devletlerden gelen her öneriye “Evet” demeleri sonucu Güneydoğu ateş çemberi içine düştü. Hal böyle iken Erguvan yazılır mı? Boğaziçi’nde bahar kendini hissettirir mi? Elbette ki hayır!

            Parlamentoda, “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma… namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyerek yemin edip şeref sözü veren DTP milletvekili Pervin Buldan halkın önünde ve açık hava toplantısında “Kürdistan sınırı 29 Martta belli oldu” derken, arkadaşları da her PKK’lı teröristi “Gerilla” olarak tanımlıyor, dünyanın en acımasız terörist başına hayranlıklarını açıklayarak, adeta kıblelerinin Kabe değil İmralı Adası olduğu tanımı yapıyorlar; aynı partinin genel başkanı Ahmet Türk, sakin görüntüsü altında ağır ağır konuşarak, tahrik etme sanatını konuşturuyor; başkanlıklarını kazandıkları belediyelerin bütün imkanları terör örgütüne sunulurken; elbette ki terör örgütü bundan cesaret alarak ve görev başına giden on askeri şehit edecektir. Gözü dönmüş, insanlıktan nasibini almamış olan caniler bununla da yetinmeyecek Viranşehir’de anaokuluna molotof kokteyli atacak, böylece bitmeyen kinini, hıncını ana kuzusu olan bebelerden almaya çalışacaktır.

            Gözü dönmüşler, kirli emelleri olanların uydusu olarak güdülenler çaresizliklerini olay yaratarak yok etmeye çalışıyor. Bilkent Üniversitesi’ne eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ü öldürmek için canlı bomba gönderiyor! Patlatamıyor bombayı, yakalanıyor, gözcü ele geçiriliyor, bir diğeri kaçabiliyor! Canlı bomba hiç de yabancı değil, her olayın içinde var! Gözaltına alınmışlığı, hapis yatmışlığı da çabası. Nerede yasalar, nerede caydırıcı önlemler? 

            AB istedi diye uyum yasaları adı altında caydırıcı önlemlerden ödün ver; BOP projesini gerçekleştirmek isteyen ABD’ye şirin görünmek için gereken ağır önlemleri alma; PKK’ya destek veren DTP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma! PKK liderinin işareti ve desteği ile seçildiklerini her vesile ile söyleyen ve terör örgütüne hizmet etmeye devam eden Belediye Başkanlarını görevden alma, seyretmekle yetin… Sonra hep birlikte gözyaşı dökelim! 

            Ergenekon denilen olayın üzerine gidildiği kadar, bu olayın nedenleri üzerine gidilerek iyi komşuluk münasebetleri içinde örgütün her ne taraftan olursa olsun yardım alması men edilir, tecrit devam ettirilir, öz ifade ile yardım yolları kapatılırsa kesinlikle beklenen sonuç alınabilir. Aksi halde ülkenin her yöresi al bayrak sarılı tabut içerisinde pek çok evladını gözyaşları arasında toprağa verecektir.

            Şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerim. Ailelerine ve ulusumuza da başımız sağ olsun derim.

            Ha unutmadan şu hususa da değinmek isterim: Deniz Feneri e.V davası da en az Ergenekon kadar önemli bir davadır, pas geçilmemesi, kısa sürede sonuçlandırılması…  

Yazıya son verirken çok beğendiğim birkaç veciz sözü de hatırlatmak isterim:
            “Herkes kendi başındaki karı eritsin”.
            “Yüz kez servetini kaybet ama cemiyetini ve dostlarını kaybetme”.
            “Meyve düşüyor diye ağaca kıyılmaz”. 
            “Kedi uzanamayacağı ciğere murdar der”. 

Bu yazı toplam 1252 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi