Sarıyer Spor Kulübü'nü ne kadar tanıyoruz?
KIVANÇ EKİNCİ / SARIYER MANŞET GAZETESİ
Kendimi bildim bileli yani başka bir deyişle ne zaman nerde başladığını hatırlamadığım şekilde Sarıyer Kulübüyle yatar kalkar oldum. Sokak arkadaşlarım, okul arkadaşlarım, asker arkadaşlarım ve artık iş arkadaşlarım beni Sarıyer'le o kadar özdeşleşmiştir ki bir kaç günü geçmez bana Sarıyer'i hatırlatmasınlar. "Ne oldu bu hafta maçınız?" "Gelecek hafta kimle maçınız?" "O anlattığın çocuk başka takıma gitti mi?" "Yeni Başkanınız kim oldu?" tüm sorulara büyük bir zevk ve ciddiyetle cevap veririm üstelik bu soruyu soranların pek çoğu hayatları boyunca Sarıyer'in sokağından bile geçmemiştir. Sarıyer'in tanıtımına katkıda bulunduğumu düşünerek büyük gurur yaşarım. Ama bazen bende kendime Sarıyer'le ilgili sorular sorarım. Bunlardan biri de "Sarıyer Spor Kulübünü Ne Kadar Tanıyoruz?" sorusudur. Bu soruyu kendimle birlikte içtenlikle "Sarıyerliyim" diyebilen herkese sormak isterim. "Sarıyer Spor Kulübümüzü ne kadar tanıyoruz?" Buna herkes yanıt verebilir. Kulübün bir yerinden girer, bir yerinden çıkar bir şeyler söyleyebilir. Ama sonuca ve gerçeğe ulaşabilir mi? Buna “Evet” demek imkansız bence!
Öyleyse Sarıyer Spor Kulübü'nün dünü ve bugünü ile ilgili doğruları kimden öğrenecektik. Kulübümüz içinde uzun yıllarını vermiş olanlar var: Örneğin kurucularımızdan biri olan Av. Fikret Canlı hala hayatta, kulübümüzün tüzüğünü yapanlardan biri. Yıllarca yöneticilik, başkanlık yapmış ve halen divan başkanı. Kulübümüzle ilgili her şeye doğru şekilde yanıt verebilir. Yine kulübümüz eskilerinden Sami Canel yıllarca yöneticilik yaptı, kulübe emek verdi bu ağabeyimizde sorulanlara en doğru şekilde yanıt verebilir. Keza Erdal Aksoy uzun yıllar Başkanlık yaptı, yönetim kurullarında bulundu. Kulübümüz onun başkanlığı döneminde I. Türkiye Liginde altın yıllarını yaşadı. Sorulanlara çok doyurucu yanıtlar verebilir. Sarıyer Spor Kulübümüzde genç takımda futbola başlamış profesyonel takımda oynamış, şampiyon kadroda yer almış, sonra da 25 yıl yönetim kurulu üyesi ve genel kaptan olarak görev yapmış Eyüp Odabaşı ile kulübün dünü ve bugünü hakkında çok şeyler paylaşılabilir, modern gelişimin nasıl olduğu öğrenilebilir! Bir başka isim olarak karşımıza çıkan İbrahim Balcı var. Araştırmacı-Yazar olmasından önce Sarıyer Spor Kulübü yönetim kurullarında on yedi yıl genel sekreter, aralıklı olarak iki dönem başkan olarak görev yaptı. On üç yıl kulüp müdürlüğü de var. Bu çalışmaları dışında kendisini Sarıyer tarihini yazan kimse olarak kabul ettirmiş. Aynı zamanda ilk büyük eseri de Sarıyer Spor Kulübü araştırması olarak basılan “Sarıyer’de Spor ve Sarıyer Spor Kulübü Tarihi” isimli kitabı. Bunu da böylece saptadıktan sonra İbrahim Balcı ile de rahatlıkla kulübümüzle ilgili her şeyi konuşabiliriz ve istediğimiz yanıtları en doğru şekilde alabiliriz.
Çok düşündüm ve kendisi ile diyalog kurabileceğime inandığım İbrahim Balcı ile uzun, detaylı bir söyleşi yapmayı uygun gördüm. Önerimi ilettiğim de belki vakit ayıramaz diye düşündümse de yanıldığımı anladım. Zira, konuşmaya ve sorularımı her zaman yanıtlama hazır olduğunu bildirdi. Ayrıca bir söylemi beni etkiledi. O da şu: “Sarıyer Spor Kulübü veya Sarıyer’imiz hakkında benden kim bir şey sormak isterse yanıtlamaktan zevk alırım. Amacım şu veya bu şekilde Sarıyer’den ve kulübümüzden bahsedilmesi ve tanıtılması yolunda çaba harcanmasıdır”.
Ben de bu söylemi dikkate alarak sorularımı İbrahim Balcı’ ya soracağım ve yanıtlarını alacağım:
- Öncelikle beni geri çevirmeyerek bu söyleşiyi yapmayı kabul ettiğiniz için şahsım ve tüm Sarıyerliler adına teşekkür ederim.
- Sarıyer Spor Kulübü kimindir?
Bu nasıl söz, bu nasıl bir soru? Kimin olmasını istiyorsunuz ki böyle bir soru soruyorsunuz? Sarıyer Spor Kulübü, sadece kuruluş merkezi olan Sarıyer’in değil,Aşiyan’dan Kısırkaya tüm Sarıyerlilerin kulübüdür. Bu durum, tüzüğünün birinci maddesinde açık olarak belirtilmiştir ve bağlayıcıdır.
Hatta, bu konuyu biraz daha açabiliriz. Şöyle ki: Türkiye’de profesyonellik kabul edildikten sonra futbolda akıl almaz atılımlar yapıldı. Bu aslında zorunluluktu. Çünkü profesyonellik bir meslek olarak kabul ediliyor, bu işten hem kulüpler, hem de futbolcular kazanıyor karlı çıkıyorlardı. Böyle olunca da futbola ilgi artıyor dolaysıyla kulüpler ister istemez, kurduğu iyi kadrolarla isimlerini kendi semtlerinin hatta şehirlerinin dışarısına çıkartabiliyordu. Böyle olunca, kulüpler sadece kendi semti ve şehrinin değil, bütün Türkiye’nin kulübü olabiliyordu. Çünkü, kendi semti ve şehri dışında da üyesi ve taraftarı oluyordu.
Sarıyer Spor Kulübü, tüm Sarıyerlilerin kulübüdür. Böyle kabul edilmeseydi tüzüğünün birinci maddesinde “Sarıyer’de gençliğin bedeni gelişimini ve moral eğitimini sağlamak, topluma dürüst, yararlı ve yüksek karakterli birer varlık olarak yetişmeleri…. amacıyla SARIYER İLÇESİNİ TEMSİLEN BİR SPOR KULÜBÜ kurulmuştur” denilir miydi? Elbette ki hayır! Buradan da anlıyoruz ki/anlaşılıyor ki Sarıyer Spor Kulübü tüm Sarıyerlilerindir. Bazı işgüzarların söylediği gibi bir grubun, hatta bir azınlığın kulübü asla değildir. Zaten tüzüğe göre buna imkan da yoktur.
- Peki Sarıyer Kulübü ne zaman kimler tarafından kurulmuştur?
SARIYER Spor Kulübü’nün kuruluş çalışmaları İstanbul’un işgali yıllarına kadar iner. Arşivimizde ve “Sarıyer Spor Kulübü Tarihi” kitabımızda yer alan iki fotoğraf Sarıyer Gençlik Cemiyetinin 1920 yılı veya 1921 yılında kurulmuş olduğunu belgeler. Fotoğraf Sarıyer Orduevi önünde çekilmiştir. Fotoğrafı bana veren Sarıyer Gençlik Cemiyeti futbolcusu Hasan Kerem Bey (1998 yılında 101 yaşında vefat etti), Cemiyet’in kurucu ve en faal azalarından birinin Celadet Barbarosoğlu olduğunu söyler. Sarıyerli gençler ilk önemli futbol maçını 1921 yılında Beykoz’da Beykoz Zindeler ile oynadı. Sarıyer Gençlik Cemiyeti sadece futbol değil bilhassa tiyatro dalında da başarılı çalışmalar yapar, bisiklet sporuna büyük önem verirdi. Ne var ki Cemiyet’in çalışmaları 1927 den sonra yavaşlar sonra da ortadan kaybolur. Gençler boş duramaz ve 1932 de Sarıyer Gençlik Mahfeli kurulur. Bu cemiyet kurulurken de Sarıyer Gençlik Kulübü’nün kuruluş çalışmaları devam eder. Hatta kuruluş aşamasına gelir. Bu ad ile pek çok özel maç oynanır fakat bir türlü kulübün kuruluşu gerçekleşmez (tahminim kurucu tespiti ve renkler konusunda anlaşmazlık çıkar). Bunu da Eczacı İzzet Ağatan Bey’in bana verdiği orijinal bir Sarıyer takımı fotoğrafının arkasındaki yazıdan anlıyoruz. Resmin arkasında aynen şöyle yazıyor: “18.4.1932 tarihinde gençler canla başla çalışarak teşekkül ettirmek istedikleri Sarıyer kulübünü tesis için uğraşırken, maalesef muhtelif sebepler buna mani oldu”. İmza enteresan bence. Çünkü imzanın altında Sarıyerli ibaresi var! Tabii ki imza Eczacı İzzet Beyindi.
- Peki neden bu kadar gecikme oldu kuruluş için?
NEDEN olacak! Kulübü kuracaklar arasında bir türlü anlaşmazlık giderilemediğinden. Ama gençlerin boş durması da beklenemezdi. Hem kurdukları takımla maç oynuyor hem de kulübün kuruluşu hazırlıklarını yapıyorlardı. Nihayet 1940 yılına gelindi ve Sarıyer’in büyükleri bir araya geldiler, yanlarına Selahattin Yarar, Fikret Canlı, Cahit Durmaz, Müfit Güven, Numan Uzun gibi gençleri de alarak önce takımı oluşturdular, sonra da hazırladıkları tüzüğü 2 Ağustos 1940 da Valilik makamına verdiler böylece Sarıyer’in resmen kuruluş tarihi belli oldu. Yazıya yanıt verilememesi üzerine 28 Ağustos 1940 da ikinci defa yazı ile başvuru yapıldı ve sonuçta kulübümüz kurulmuş oldu.
- Peki kurucuları kimdi?
BURASI da enteresan! Valilik makamına verilen tüzük de kurucuların isimlerine yer verilmedi. Kulübün kuruluşunda büyük emeği geçenlerle çok defa konuşarak isimlerini neden yazmadıklarını sordum bana hepsi de şu yanıtı verdi: “Kulübün kuruluşunu tüm Sarıyerlilere mal etmek için isimlerimizi kayda geçmedik”. Görüyorsunuz işte ne kadar anlamlı hareket etmişler.
- Başka bir şey düşünülemez mi?
TABİİ ki düşünülebilir. Örneğin, 1932 yılında kulüp kurulma aşamasına gelmiş anlaşmazlık çıkmış ve kurulamamış! Bu kez aynı hataya düşmemek için kurucu isimleri yazılmamış da olabilir!
- Kulübümüzün kurucularının isimlerini biliyoruz. Av. Fikret Canlı bunlardan biri ve yaşıyor! Madem ki kurucu isimleri yazılmamış daha sonra bunlar neden ve nasıl saptanmış?
ÇOK kritik bir soru sordun. Çok kişinin aklına bile gelmez böyle bir şey. Ama bunu da yanıtlamak isterim. Şöyle ki: 1972 yılında yayınlanan 1630 sayılı Dernek Yasası gereğince derneklerin (Spor Kulüpleri dahil) kurucularının isimlerinin tüzüklerinde belirtilmesi istenince isimlerin tespit edilmesi zorunla hale geldi. Kulübümüzün büyükleri bir araya gelerek isimleri tespit ettiler ve genel kurulda da kabul edilerek tüzükteki yerini aldı.
- Şu an Sarıyer Kulübünün tüzüğün 1. maddesinde de yer alan "gençliğin beden gelişimini ve moral eğitimini sağlamak, topluma dürüst, yararlı ve yüksek karakterli birer varlık olarak yetişmeleri" hususunu yerine getirebildiğine inanıyor musunuz?
- TÜM dernekler amaçları doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Birinci maddedeki esaslar bir ön görmedir. Kesinlikle böyle olması gerekmektedir. Elbette ki eksik de olsa yerine getirilmektedir. Örneğin; Her hangi bir antrenör sporcuna ahlak dışılığı öğretir mi? Onu yanlışa sürüklemeye çalışır mı? Kumara, içkiye, uyuşturucuya ve da değişik kötülüklere gitmesine neden olur mu? Elbette ki olmaz! Öğreticiler de yetiştirdiği kabiliyetli, karakterli ve yetenekli sporcularla övünür. Gereği kadar başarılı olabiliyor muyuz bu konuda bu tartışılabilir.
- Sarıyer Spor Kulübünde görev yapmış olanlardan sizce en başarılı olan hangisidir?
- BAŞARIYA ölçü olarak neyi aldığınıza bağlıdır bu! Tesis mi? Borçsuz bir yönetim mi? Kendi yağınla kavrulma mı? Şampiyonluk kazanmak mı? Bunlar çok önemli bence. Bunları tespit etmedikten sonra doğru yanıtı veremeyiz. Ha veririz, veririz de fanatik bir taraftar gibi veririz. Deriz ki Balkan Kupasını kazanan yönetim bu güne kadar en başarılı yönetimdir! Ama yanlış bu değerlendirme! Neden mi? Şöyle: Sarıyer’i I. Türkiye Ligine çıkaran yönetimler o başarıyı yakalamasaydı Balkan Kupası maçı oynayabilir miydi? Ya da İstanbul Mahalli I. Liginden şampiyon olunmasaydı, Türkiye Liglerine nasıl çıkılacaktı? Bu demektir ki o zaman da III., II ve I. Türkiye Ligi hayal olurdu. Ben yıllarını kulübün yönetiminde geçiren bir kişi olarak şöyle düşünürüm: Vaktini, sağlığını, parasını kulübü için seferber edenlerin tamamı başarılıdır. İyi niyetle hizmet ettikten sonra başarısız addedilemezler. Ama şu da var; Erdal Aksoy’un başkanlığı döneminde Sarıyer takımı altın yıllarını yaşadı. Bu inkar edilemez. Ama kulübe tesis kazandıran yönetim kurulları, değişik dönemlerde şampiyonluk alan yönetim kurulları da başarılıdır. Kasasında para ve borçsuz bir şekilde genel kurula giden yönetim kurulları başarısız kabul edilebilir mi? Bu konuda ancak şöyle diyebilirim; Bazı yönetimler biraz daha fazla hata yaparlar, aradıklarını bulamazlar!
- Hangi yıl lig maçlarına katıldık? Ne gibi sonuçlar aldık?
SARIYER 1940 yılında kuruluş başvurusunu yaptı. Kabul edildikten sonra, o günkü koşullar gereği üç yıllık bir bekleme süresi vardı. Bu bekleme süresini tamamlayan Sarıyer Spor Kulübü ilk kez 1943/44 sezonunda lig maçlarına katıldı ve Boğaziçi Grubunda yer aldı. Sarıyer II. Küme’de oynuyordu. Bu kümede Boğaziçi, Beyoğlu ve İstanbul olmak üzere üç grup vardı. Biz Boğaziçi grubunda idik. Sarıyer’in grubunda; Sarıyer’den başka Hilal, Boğaziçi (Arnavutköy), Rumelihisar, Ortaköy ve Beylerbeyi takımları bulunuyordu. Son maça gelinceye kadar bütün maçlarını kazandı. Son maç olan Hilal ile 1-1 berabere kaldı ve grup şampiyonu oldu. Yani ilk sezonda başarıyı yakaladı Sarıyer. Grup finallerinde ise Sarıyer Alemdar’ı 4-1 yenen Sarıyer, ikinci maçında güçlü Beyoğluspor’a 2-1 mağlup olarak I. Kümeye geçemedi. Bu maç aslında kazanılabilecek bir maçtı ama! Aması var işte!
-Nedir bu ama?
O bende kalsın! Ölen öldü kalan sağlar bizimdir!
- İlk heyecan ne kadar zaman, yani kaç yıl devam etti?
ÇOK enteresandır. Deyim yerindeyse taşlar tam yerine oturdu. Yani “Türk gibi başla” derler ya! İşte öyle biz de Türk gibi, zaten başka bir şey değildik ya! O heyecanla başladık ve arka arkaya iki sezon 1943/44 ve 1944/45 grup şampiyonu olduk, I. Lige geçme için final oynadı ve kazanamadı! İki yıl fırtına gibi esen takım 1945/46 sezonuna da çok hızlı girdi. Şampiyonluk mücadelesi yaptı, fakat yoktan yere bir hakemin hatası sonucu çıkan olay nedeni ile hükmen yenilgi alınınca grup şampiyonluğu kaybedildi. İşte böyle! Üç sezon sonunda I. Lige çıkılamayınca tüm yöneticilerin futbolcuların ve hatta tarafların üzerine yılgınlık çökünce olan oldu. Takım kaos içine girdi, yönetici bulmakta zorlandı! Ama yaşatıldı!
- Nasıl yaşatıldı? Bu çok önemli?
ÖMER Sezer isimli bir ağabeyimiz vardı. Büyükdere Tekel Kibrit Fabrikasında teknisyen olarak çalışıyordu. Aynı zamanda Karagümrük Spor Kulübü’nün de kurucularından biriydi. Sarıyer takımı üzerindeki yılgınlığı görünce görev almayı kabul etti. Yeni bir yönetim kurulu oluşturdu. Fabrika işçilerini üye kaydetti. Futbolculara fabrikada iş verdi. Takımı toparladı ve böylece takım yılgınlığı üzerinden attı. Ömer Bey çok uzun yıllar yönetici olarak kulübümüzde hizmet etti.
- Başka etkenler yok muydu?
SENDE her şeyi öğrenmek istiyorsun! Buna argo da “ince kıymak” denir bilir misin? Bak, kulübümüz kurulduğunda başkan Reşat Pamir’di. Büyükderelidir aslında. 1945 yılına kadar başkandı. 1945 kongresinde yönetim kuruluna seçilmesine rağmen başkan olarak seçilmeyince Kulüp üyeliğinden bile istifa etti. Bu olay Sarıyer’de şaşkınlık yarattı. Takımın az çok bozulmasına neden olduğu gibi, hayırlı da bir iş yaptı! O hızla gidip Büyükdere Spor Kulübünü kurdu. Bu durumlarda elbette ki Sarıyer güç kaybetti ve bir daha eski gücüne kavuşamadı.
- Hiç mi başarılı olamadı?
OLUR mu öyle şey? Sarıyer Spor Kulübü hiçbir dönemde işe “Adam sende” diyerek başlamamıştır. Her dönemde iddiasını devam ettirmiştir. Başarılı olmuştur veya olmamıştır. Ama daima iddialı olmuştur. Ama şunu da belirtmeliyim II. Amatör kümede daima iddialı olmuş ve hiç küme düşmemiştir.
- Amatörlük döneminin en iyi on birini yapabilir misiniz?
UĞRAŞTIRMA beni! O kadar çok futbolcu gelip geçti ki! Geçen yıllarda internet yazılarım, gazete yazılarım var, her beş yıl için bir takım yapmıştım. Ara oradan bul, beni uğraştırma! Ama sana bir iki isim verebilirim: Kaleci Nazım Özbay, 16 yaşında Sarıyer kalesine geçti, müthiş yetenekti bir okul maçında böbreklerinden sakatlandı. Bir böbreği alındığı için futbolu bıraktı. Türk futbolu adına büyük kayıptı. Keza Sami Canel’de genç yaşta büyük bir hastalık geçirmeseydi iyi futbolculardan olacaktı! İyi futbolcu mu? Celal Demir, Numan Uzun, Baba Mesut, Zekeriya, Küçük Hüseyin, Dadaş Yusuf, Rafet, Kenan Dereli, Fuat Bıçakcı, Büyük Dursun, Piç Dursun ve daha pek çokları.
- Nasıl Profesyonel olduk?
UZUN hikaye bu! Profesyonellik 1951 de kuruldu. Mahalli Profesyonel lig olarak oynandı. Sonra deplasmanlı yapıldı. Mahalli Profesyonel II. Lig 1956 da kuruldu. Bu lige Sarıyer’de katıldı. Profesyonel olacağımız yönetim kurulu kararı ile Bölge Başkanlığına bildirildi. Sonra o günün parası ile çok büyük bir bedel olan 10.000 (On bin) liralık teminat yatırıldı. Teminatı Selahattin Yarar ile Kemal Yarar kardeşler yatırdılar. Böylece Profesyonel olduk. Profesyonel mahalli lig bilahare değişti. Fenerbahçce, G.Saray ve Beşiktaş gibi takımların oynadığı lig deplasmanlı lig olunca Sarıyer, Süleymaniye, Eyüp, Beylerbeyi, Yedikule, Anadolu, Taksim, Davutpaşa, Hasköy, Beyoğluspor, Galata, Yeşildirek ve Adalet İstanbul Profesyonel I. Lig adını aldı.
- II. Ligde kaç sezon mücadele edildikten sonra I. Türkiye Ligine çıkıldı?
ÖYLE kolay olmadı. 1962/63 sezonu sonunda şampiyon olduk. I. Türkiye Ligine geçmemiz gerekirdi. En azından baraj maçı oynatılması gerekiyordu fakat Orhan Şeref Apak Federasyonu aldığı bir kararla II. Türkiye Ligini kurunca bu lige alındık. Bu ligde 1968/69 sezonuna kadar mücadele ettik. I. Türkiye Ligine yükselme şansımızı iki üç kez büyük şanssızlıklarla ve mali imkansızlıklar nedeni ile kaçırdı. Ama sonunda, mali kriz de büyük boyutlara gelince şampiyon olabilecek kadar güçlü olan kadro ile küme düştük. Yani III. Türkiye Ligine düştük.
- Şampiyonluğa oynayan kadro nasıl küme düşer?
DÜŞER düşer, hem de öyle bir düşer ki düşerken “Ben düşüyorum” diye bağırır takım ama çare bulamazsın, takım tepe takla gider, son maçtan sonra “Vay anasını” diyebilirsin! Bize de öyle oldu işte!
- Biraz açar mısınız?
Ne açayım ki, olan bu siz değerlendirin işte!
- O günleri yaşasaydım mutlak değerlendirirdim ama yaşamadım ki, sizden duyuyorum! Tarihe kayda geçmesi için konuyu biraz açın lütfen çünkü bu günümüz yöneticileri içinde önemli bir tecrübe olabilir!
- Birkaç yıl arka arkaya iyi transferlerle güçlü kadrolar kurduk, şampiyon olamadık. Takım borçlandı. Hoş borçlar yabancıya değildi, hiçte isteyecekleri yoktu ama ödemek zorunda kaldık. Şöyle ki. 1968 genel kurulunda Başkanlığa Nazım Özbay seçildi. Bizler de yönetim kuruluna. İlk toplantıda kulübün geleceğini mi kurtarmak istiyorsunuz yoksa şampiyonluk mu? Diye sordu. Biz “Şampiyonluk” Nazım Özbay, “Yanlış düşünüyorsunuz, önemli olan borçsuz bir kulüp meydana getirmektir, öyle yapacağız” dedi. O sezon yine de çok güçlü kadromuz vardı. Nazım beyin dediği oldu. Elde edilen paralarla o yıl borç olarak gözüken 135.000 lira ödendi (Bugünkü para karşılaştırmak bile istemiyorum. Zira en büyük transfere 2 ile 8 bin lira arasında para verilebiliyordu. O da iki senede). Güçlü kadro ile oynadık maçlarımızı ve bir puanla farkla düştük, Afyonspor kümede kaldı. Kulübün de bir kuruş borcu kalmadı.
- Peki sonra nasıl toparlandı takım?
BAŞKAN semte dönüş yapacağız deyince takımın elemanlarından bir kısmını kadroda tuttuk (Garo, Hayri, Şener, Tarık, Cengiz gibi), sonra Sarıyer genç takımından muhtelif takımlara giden futbolcuları geri aldık (B. Eyüp, kaleci Zeki gibi). O yıl yani 1969/80 sezonunda şampiyonluk mücadelesi verdik. Ama olmadı galiba üçüncü bitirdik ligi. Sonraki sezon yani 1970/71 sezonunda aynı kadroyu bir iki takviye ile girdik ve farklı bir şekilde şampiyon olarak II. Türkiye Ligine çıktık.
- Ya I. Türkiye Ligine çıkışınız nasıl oldu?
- II. Türkiye Liginde tam 10 yıl şampiyonluğu kovaladık ve nihayet 1981/82 yılında şampiyon olarak I. Türkiye Ligine yükseldik. Bu başarıda ki en büyük pay maçlarımızı kendi sahamızda ve çimde oynamamızdır.
- Ya bu tesisleri nasıl kazandınız, tesisler olmasaydı şampiyon olabilir miydik?
ÇOK zor! Bize büyüklerimiz hiç tesis bırakmadı. Sarıyer’in her tarafı arsa iken, hatta belediye arazisi ve hazine arazisi iken mal sahibi olma yolunda adım atan olmadı. Adım atan olduysa da sonunu getiren olmadı. Çağlayan sahasını (Şimdi ki YZÖ stadı karşısı, sanayi) bile 55 bin lira bulup alamadık. Sami Canel’in hatırlatması, Nazım Özbay’ın büyük desteği, biz yöneticilerin anormal gayreti ile yıkılan büyük binayı 1970 de inşa edebildik. Takım şampiyonluğa oynarken, bizler de binanın bitirilmesini temin ettik. Bu bina lokal ve kulüp binası olarak kullanıldı, kulübe de en büyük gelir kaynağı bu bina oldu. Bu binanın getirisi ile önce III. Türkiye ligine yükseldik, sonra da I. Türkiye Ligine. Fakat siyaset kulüpleri sarınca ve kulüpleri araç olarak kullananlar meydana çıkınca olan oldu. Yusuf Tulün’ün ilk Belediye Başkanlığı döneminde binayı yıktırdı. Binamız İstanbul Nazım Planında vardı.Belediye ile ilgisi yoktu. Ama yıktırmayı kafaya koymuşlardı. Israrlara rağmen kulübe başkan olmayan Yusuf Tülün sırf bu binayı yıkmak için başkan oldu ve yönetim kurulu üyelerinin haberi yok iken, dört beş partili arkadaşı ile aldığı bir kararı, yönetim kurulu kararı olarak ilgili yerlere gönderdiler ve kulübün yıkılmasını sağladılar (1999’ un ilk günü, sabaha karşı).
-Ya diğer tesisler?
TESİSLER konusuna 1970 den sonra çok ilgi gösterildi. Sami Canel, Kenan Dereli, Nazım Özbay, Erdal Aksoy ve bilhassa Eyüp Odabaşı tesisleşme yolunda anormal mücadele verdiler.
Birinci kulüp binası yani kamp binası kulüp yöneticisi Oktay Duran’ın büyük yardımları ile yapıldı ve hizmete açıldı. Bir iki sonra destekleme çalışmaları yapıldı. Mükemmel bir kamp yeridir. İkinci bina ise doğrudan doğruya Eyüp Odabaşı’nın gayretleri ile yapıldı. Tabii ki yanında arkadaşları vardı (Faruk Yılmaz ve Ferit Baykal gibi). Gece gündüz çalıştılar. Eyüp şahsi nüfusunu kullanarak müteahhit dostlarından aldığı yardımla o muhteşem binayı yaptırdı. Bununla da yetinmedi yan tarafına (Hünkar tarafına) bir ek bina daha yaptırılarak salon sporlarına verildi. Allı hali sahanın soyunma odası! Birinci binanın önündeki antrenman sahasının bulunduğu alan çöplüktü. Buranın altında Sarıyer vakıf memba suyu geçiyordu. Bu çöplüğü temizlettik, burayı antrenman sahası haline getirdik, suyun kontrolünü yaptırdık, içilir hale gelince de halka sunuldu. Bu saha çimdi, şimdi suni çim olarak hizmette. Halı saha da ikinci binanın önünde yapıldı. Burası da kulübe iyi gelir getiriyor. Burada alt yapı takımları çalışmalarını yapıyor.
- Başka tesise ihtiyacımız var mı?
OLMAZ mı? Çarşı içinde bir binamızın olması gerekir. Lokal veya idare binası. Daha muntazam ve geniş bir alanda değişik amaçlar için kullanılacak spor kompleksine sahip olabilirsek kulübü de kurtarmış olabiliriz. Belediye’den bu konuda yardım bekliyoruz. Bu seneki genel kurulda Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç “Kulübe sahip çıkacağım” dedi ve çıktığını gördük. İnşallah devam ettirir de tesis eksiğimizi tamamlar.
- Tesis derken neleri düşünüyorsunuz?
ÇOK şey yapılabilir. Sarıyer S. K. nün aylık cari harcamaları yaz aylarında 30 bin kış aylarında 50 veya 60 bin Tl civarında olur. Yani yıllık cari harcama gideri 650-750 bin Tl kadardır. En azından yapılacak tesislerden bu kadar gelir temin edilebilmelidir. Kalıcı gelir getirici tesisler çok önemlidir. Kulübün forma, şort, eşortman, top, ayakkabı gibi malzeme ve rozet gibi aksesuar satışı yapabileceğimiz bir reyonumuz bile yok. Sarıyer çarşısı içinde bir kulüp lokalimiz yok. Buların dışında kulübe büyük gelir getirecek tesislerin yapılması şarttır. Zekeriyaköy’deki sahanın yanındaki belediyeye ait arazi üzerinde tenis kortları, yüzme havuzu, dinlenme tesisleri, kafeterya gibi yöre halkının ihtiyaçlarına cevap verecek tesisler yapılabilse kulübün gelirinin muazzam derecede artacağı görülecektir.
- Yıllardan beri bir benzin istasyonu lafı dolaşır durur, nedir bu?
EVET, benzin istasyonu söylemi yıllardan beri vardır. Erdal Aksoy’un başkanlığı dönemindeydi Sarıyer Belediyesi'nden boş bir alanın kulübe tahsisini istedik. Ali Sandıkçı dönemiydi bize olumlu yanıt verilmedi. Sonraki dönemde M. İhsan Yalçın dönemiydi yine konu ortaya kondu yine aynı şekilde müsait bir arsanın tahsisi yapılamadı. Genel kurullarda Sami Canel ısrarla konu üzerinde durdu durmağa devam etmektedir ama bir sonuç alınamıyor. Keza Eyüp Odabaşı yönetim kurulu toplantılarında devamlı bu konuyu gündemde tutmasına karşın Sedat Özsoy ve ikinci Defa Yusuf Tülün döneminde de bir sonuç alınamadı.
- Beklentiniz nedir?
NE olacak ki! Kulübe belediye arsası bir yer tahsis edilseydi bu konu halledilir. Belediye arazisi yoksa Hazineye ait bir arazinin kiralanması yoluna gidilseydi yine sorun kalmazdı. Hatta belediyenin desteği ile her hangi bir şahıstan münasip bir yer alınabilseydi benzin istasyonu rahatlıkla yapılabilirdi.
-Büyük para gerekmez miydi?
HAYIR alacağınız firma anahtar teslimi veriyor istasyonu sana, yeter ki yer göster. Bu konuda İsmet Acar, siz bana yer gösterin ben size istasyonu teslim edeyim diyerek yol göstermişti. Ama başaramadık! Siyasilerin etkin olduğu bir ortam da büyük getirisi olan bu tür işyerlerinin kazanılmasına olanak görmüyorum, o nedenle üzülüyorum! İnşallah bu dönem böyle bir imkan doğar.
- Tesislerden biraz uzaklaşalım. Bir semt takımı olarak I. Türkiye Liginde 12 sezon kalmak başarısını nasıl gösterdik?
BAŞKAN Erdal Aksoy’un bir sözü vardır. Bunu 1970’ li yıllarda devamlı söylerdi bize!
-Nedir o söz?
“BÜYÜK düşünmek lazım. Büyük düşünemezsek güçlü takım yaratamayız, şampiyon olamayız” Zamanla bunun doğruluğunu anlamış olduk.
- Neden zamanla anlamış olacaksınız, böyle olduğunu bilmiyor muydunuz?
BİLİYORDUK bilmesine de o cesareti gösteremiyorduk. Büyük düşünmek demek yönetime güçlü isimleri almak, paralı isimleri almak, pahalı transferler yapmak, bu nedenle de borçlanmak demekti. Biz eski kuşaklar kulübü borçlandırmayı aklımızın köşesinden geçiremeyiz. Hala da aynı anlayışa sahibim. İki dönem aralıklı olarak başkanlık yaptım, borçlanma yoluna gitseydim, çok iyi takım kurabilir, belki de play-off oynar hatta bir üst lige çıkabilirdik. Ama borçlanma korkusu buna mani oldu.
- Neden?
BİRAZ önce Nazım Özbay örneğini vermiştim. O nedenle. Borç yiyen kesesinden yer. Aldığı borçla nefis bir yaşam sürer ama iş ödemeye geldiğinde, aksama olunca aksaklıklar peşi sıra gelir. Önce ihtilaflar, tartışmalar sonra icralar. Temlik koymalar! Bunun örnekleri çok. Sarıyer Spor Kulübü’nün 2008/2009 dönemi sonunda futbolculara olan borçlar dahil bir milyon lira bile değildi. Sarıyer’in rakibi kulüplerin ise en azının borcu 4-5 milyon Tl. üzerinde! Kocaelispor’un borcunu öğrendiniz mi? 50 trilyon olduğu söyleniyor! Nasıl ödenir.
- O halde o güçlü kadrolar nasıl kuruldu?
İŞTE böyle kuruldu. Yönetim kurullarına seçilenleri dikkate aldığımızda Türkiye’nin en kalburüstü insanlarını görürsünüz. Sanki bakanlar kurulu. Büyük düşündüler, büyük oynadılar, büyük transferler yapıldı. Elbette ki bu takım iyi futbol oynayacaktı, iyi sonuçlar alacaktı, iyi seyirci toplayacaktı. Öyle de oldu. Bu uygulama arka arkaya birkaç yıl devam etti. Ama sonunda tıkanma meydana geldi. Borçlar ödenemez hale geldi ve takımda ister istemez boşalma başladı. Takımın en iyisi, kaptanı Erdal Keser 520 milyona satılarak borçların bir kısmı karşılandı. Sonra diğer futbolcular teker teker elden çıktı. Neden, kaliteli ama yaşlı futbolcu almaktan. Büyük paralarla aldığın yaşlı futbolcular sende iki sezon, bir sezon oynadıktan sonra futboldan kopuyor verdiğin parayı geri alamıyorsun, böylece müthiş açık veriyorsun.
-Verdiğin parayı nasıl geri alacaksın?
ALACAKSIN tabii! Alamazsan açık verirsin. Futbolcu futbolu bırakacak yaşta değilse satarsın, verdiğin paradan fazlasını alırsın. Bunu yapamadığımız için, takım birkaç yıl içinde gücünden kaybetti ve nihayet küme düşme durumu ile baş başa kaldı.
- Bu dönemde hangi futbolcuları aldınız? Yani 1982/83 den 1993/94 dönemine kadar!
ÇOK futbolcu aldık; hepsini saymak için notlara bakmam gerekir ama aklıma geldiğini sayayım: Çelebiç, Smail, Erdem Acar, Rıdvan Dilmen, Mücellip Pehlivan, Mehmet Demirtaş, Hüdai, Selçuk Yula, Sercan Görgülü, Erdi Demir, Cem Pamiroğlu, Zoran, Tarık Hodziç, Ali Çoban, Hakan Kutucuoğlu, Mecnur Çolak, Mehmet Kaplan, Osman Yıldırım, Cengiz Güzeltepe, Esat Bayram, Donev, Todorov, Erhan Aslan, Yaşar Duran ve diğerleri…
- Unutamadığınız maçlar ve goller hangileridir?
Çok eski dönemlere gitmek istemiyorum: 1981/82 sezonunda Aykut’un Tekirdağ’a ve Mustafa Nur’un Alibeyköy’e attığı gol, sonraki yıllarda I. Ligde Çelebiç’in frikikten Karagümrük’e attığı gol, Selçuk’un frikikten Galatasaray’a attığı gol ve diğer goller. Şunu da belirteyim; Golün ayrıca güzeli olmaz. Gollerin hepsi güzeldir! Çok nefis bir gol atmışın ama maçı kaybetmişsin akılda kalır mı? Ama sıradan bir gol attın ama maçı kazandın o maçta atılan goller güzeldir! Öyle değil mi?
- Başkanlar kimdir? Nedir? Ne yaparlar? Nasıl yaparlar?
BAŞKAN kulüp tüzüğüne göre kulübün en büyük yetkilisi ve temsilcisidir. Başkan, yine tüzüğe göre yönetim kurulunu toplayan, konuları görüştüren karara bağlayan ve uygulanmasını temin için çalışan kulübün en yetkili sorumlusudur. Başarılı başkan her türlü sorunun halli kendini hazırlar. Yönetim kurulunda ve kamu oyuna karşı kulübün birliğini temin eder. Kulübü en iyi şekilde temsil eder. Nasıl yaparlara gelince; başkan sorunları yönetici arkadaşları ile paylaşır. Başarılı olması için çok dirayetli olması gerekir. Olayların üzerine gitmesi, öğrenilmesi gerekenleri kesinlikle öğrenmesi, teşkilatla ilişkilerini en üst düzeyde tutması gerekir. Başkan kimsenin etkisi altına kalmamalı ama yönetim kurulu kararını da uygulamalıdır. Çok para veren başkanın iyi başkan olduğu felsefesi de yanlıştır. En iyi başkan “para vermeden kulübü yöneten başkandır”. Ama şu hususa çok dikkat etmelidir. 1) Kulübün tescil, sicil, yazışmaları ile ilgili olan kişileri (Genel sekreter); 2) Teknik konuları organize edecek kişileri (Genel Kaptan) ve 3) Mali konuları organize edecek kişileri (mali sorumlu, sayman) çok iyi seçmeli, onları devamlı murakabe etmelidir. Düzenini kuran ve koordineyi kontrol eden başkan başarılı olur!
- Sizce en iyi başkan kimdi?
KULÜBÜMÜZDE başkanlık yapanların hepsi çok yetenekli ve özverili başkanlardır. Eskilere gitmenin yararı yok, onları zaten siz tanımazsınız. O nedenle son 25-30 yılı dikkate alırsak Erdal Aksoy’u başta sayarız! İsmet Acar, Yetkin Gürsel’i de ilk sıralara yerleştiririz. Adnan Albayrak çok kısa dönem başkanlık yaptı. Siyasilerin oyununa kurban edildi. Kulübümüz onu kaybetmekle önemli kayıplara uğradı. Aslında her başkan iyi görev yapmak için başa gelir. Ama yönetim kurulları iyi çalışırsa, çalıştırılırsa istediğini alır başarılı olur. Çeşitli nedenlerle yönetim kurullarında istenen istikrar sağlanamazsa o zaman başarılı olamadığı görülür.
-Sizi çok yoruyorum ama herkesin merakını çeken bir soru soracağım. Sarıyer’in iz bırakan takım kaptanları kimlerdir?
-ÖNCELİKLE Türk futbolunda çok büyük bir isme sahip olan ve öldükten sonra adına seminerler, kurslar düzenlenen Baba Kenan’ı, yani Kenan Dereli’yi en büyük, en dirayetli ve en etkili takım kaptanı olarak kabul ederiz. Hiç unutmam bir maçtan sonra (1961/62 sezonunda Taksim maçından sonra [sonuç Sarıyer 2- Taksim-1]) Günlük spor gazetesi şöyle yazıyordu. Bu maçın enteresan yanı sahada maçı Sarıyer’in 6 numaralı futbolcusunun idare etmesiydi! (Maçın hakemi Sedat Özselçuk, 6 No.lu futbolcu da Kenan Dereli idi). Kenan Dereli futbolcu arkadaşlarının hakkını koruması bakımından, sahada arkadaşlarına hakim olmak ve rakiplerle diyalogu çok iyi kurması bakımından haklı olarak “Baba” lakabını aldı. Bir diğer önemli isim de Mehmet Kalkavan’dır. Sosyal, kültürel, sportif yönleri ile gerçek bir kaptan olarak iz bıraktı. Bir diğer iz bırakan kaptan hepimizin yakından tanıdığı Mahmut Kocabal’dır. Tabii ki Deli Mehmet’i (Bayraktar), Eyüp Şengün, Tevfik Kızılay, Rabbani Şaşmaz, Adnan Özcan, Ruli,Garo, Erdal Keser’i, Cengiz Güzeltepe’yi de unutamayız.
- Sarıyer altyapıya ne kadar önem veriyor?
ÇOK yerinde bir soru. Türkiye’de ilk futbol okulunu Sarıyer kurdu. Baba Kenan’ın gayretleri, Pol amca’nın maddi yardımları ile malzemeler alındıktan sonra ilanlar verildi ve 1957 de Sarıyer Spor kulübü bünyesinde futbol okulu açıldı. Sarıyer Juniorlar takımı olarak maçlar oynadılar. Bu takım 1959/60 da kurulan Genç takımlar liginde Sarıyer’i temsil etti.
- Yetişen futbolcu oldu mu?
OLMAZ mı? O takımdan Erdoğan Ertaul ve Ender İçten gibi defalarca milli formayı giyen iki önemli isim yetişti. Ayrıca Eyüp Şengün, Zeki Yazıcı, Tahir Öztuğ Türkiye Liglerinde yıllarca forma giydiler. Keza, Zerzevat Ahmet, Mücahit Menekşe ve diğerleri…
- Sarıyer altyapısından yetişen çok önemli futbolculardan bir kısmını sayar mısınız?
Erdin Yücel, Ender İçten, Erdoğan Ertaul, Cemil Turan, Ahmet II (Yılmaz), Şener Çınar, Eyüp Odabaşı, Cengiz Oğuz, Suphi Soylu, Mahmut Kocabal, Oğuz Aydoğdu, Aykut Kocabal, Oktay Çevik, Altay Unan, Yaşar Elmas, Engin Ülker, Osman Yıldırım, Cengiz Demirpençe, Erkan Ünlü, Kerem Çekiç, Engin Erdal, Kerem Menekşe, Ervan Gündoğdu, Ethem Bayburt, Yılmaz Karaman, Ertan Koç, Cihan Güneş, Atahan Menekşe, Tayfun Hut, Tayfun Karadağ, Emre Kart, Emrah Şahin Çiftçi ve daha sayılamayacak kadar çok! Bunları saydım ya, şimdi de bir de en iyi on biri söyler misin diye sorarsın değil mi?
- Evet, lütfen?
- Daha önceki site yazılarımda ve basında belirtilen yazılarımda dönem dönemde (5 yılı bir dönem kabul ederek) en iyi on birleri yazmıştım. Oradan temin edersen iyi olur! Ama sana unutamadığım bazı isimleri saymak isterim. Tabii profesyonellik dönemini kastediyorum: Baba Kenan, Küçük Doğan, Minhacettin Barut, Piç Dursun, Karamürsel İbrahim, Alidört İbrahim, Deli Mehmet, Çetin, Şenol Birol, Süreyya Saraç, Cengiz Demirtaş, Fethi Türkeş, Şeref Göze, Adnan Özcan, Ruli, Erdin, Ahmet Gündoğan, Dadaş Mahmut, Cihat Susever, Şener, K. Eyüp, Tevfik Kızılay, Garo, Hayri, B. Eyüp, Selgar, Hakan Özgerçek, Serdar Gücüyener, Aptal Mehmet, Zeki, Çelebiç, Smail, Engin Ülker, Cengiz Güzeltepe, Erdem, Osman ve diğerleri…..
- 1 Lig'de yıllarca adından söz ettirmiş bir Kulüp bugün neden yönetim dahi çıkarmakta zorlanan bir yapıya bürünmüştür?
DİKKAT edilirse son birkaç yıldan bu yana, daha doğrusu Eyüp Odabaşı yönetim kurulunda görev almaktan vazgeçtikten sonra yönetim kurulu oluşturulmasında zorluklar çekiliyor. Bu ne demektir bilir misin?
- Ben de bunu öğrenmek istiyorum işte?
BAK her kulüpte kendilerine kulüple özdeşleştirmiş bazı isimler vardır. Bunlar kulüplerin hayat damarlarıdır. Bunlar bazen bir kişi bazen de birkaç kişidir ve birlikte hareket ederler. Ben Sarıyer Spor Kulübünden örnek vermek isterim. Sarıyer S.K. 1946/47 döneminde yıkım yedi. Üst üste terfi edememek yılgınlığı getirince Ömer Sezer Bey “Ben varım” diyerek ortaya çıktı ve kulübü sırtladı. Bu ağabeyimizi sonraki yıllarda Selahattin Yarar, Av. Fikret Canlı takip ettiler. Bunları da Sami Canel, Kenan Dereli, Ayhan Erman ile birlikte takip ettik. Sonraları Tacettin Tekgül ile birlikte bu görevi üstlendik. Bilahare Adnan Kurt, Ali Canbakan, Kenan Dereli ile beraber bu yaşam savaşını devam ettirdik. Öyle bir zaman geldi ki aramıza Erdal Aksoy ile Eyüp Odabaşı katıldı derleyip toparladılar. Son yirmi seneden beri ise Eyüp Odabaşı bu ağır görevi üstlendi. Bu tip insanlar her genel kurul öncesi çalışmalara aylar önce başlar ve yönetim kurulu oluşturulmasını temin eder. Başkan adayı kim olursa olsun böyle bir durum da şöyle istiyorum demek lüksüne sahip değildir, olamaz! Hele Sarıyer dışından birisiyse! Olamaz çünkü kulübün geçmişini bilmez, girdisini çıktısını bilmez, üyelerinin, taraftarının huyunu suyunu bilmez! O nedenle daima ağır top olarak vasıflandırdığımız kişiler yönetim kurulu oluşturulmasında ağırlıklı olarak söz sahibi olur. Israrla, yılmadan, yorulmadan ve darılmadan herkesi dinler, taraflarla konuşur ve sonuçta hazırladığı liste ile genel kurula gidilir. K. Eyüp bıraktıktan sonra böyle sorumluluk isteyen görevi üstlenen olmadı. Olması da zordur. Çünkü, böyle bir görev ilk kez işin içine girenlere verilmez, onlar tarafından alınamaz ve o büyük yükün altına girilemez. Buna imkan yoktur. Son dört beş yıldan beri böyle bir liderden mahrum olduğumuz için kulübü çekip çeviren yok. Yönetim kurulu oluşturulmasında zorluklar çekiliyor. Nitekim son üç yıla göz atalım. İki kez kayyuma gitmemesi için bu yaşta öne çıktım, çıkarıldım ve bu zor görevi geçici bir zaman için de olsa üstlendim. Benimle birlikte görev yapan arkadaşlara şükran borçluyum. Görevi devrettiğim arkadaşlara da! Bu son genel kurulda çok iyi bir gelişme yaşandı. Kulübe Belediye tarafından sahip çıkıldı ve normal zamanda bir genel kurul yapabildik. İnşallah başarılı olur da bir daha yönetim kurulu oluşturma sıkıntısı çekmeyiz.
- 1 Ligde geçen güzel günlerde kulübe çeşitli şekillerde destek verenlerin bugün çok uzakta kalmalarının sebebi nedir? O günler iddia edildiği gibi sadece çıkar ilişkisine mi dayanıyordu?
OLABİLİR demek istemem ama inkar da etmek istemem. İyi niyetle, sırf kulübü ve sporu sevdikleri için gelenler olduğu gibi, Belediye ile ilişkilerinde kolaylıklar sağlanabilmesini temin için görev kabul edenlerde oldu. Bunu inkar etmek bize bir şey kazandırmaz! Albert Elüaşvili, Mustafa Taviloğlu, Jak Koen, Teoman Demir, Maral Öztekin, Hamit Tomba, Halil Ataoğlu, Oktay Duran, Ahmet Otmar,Bedii Tümer, İbrahim Çovaç, Adnan Güngör, Mehmet Tuna ve daha pek çok ismin Sarıyer kulübünden beklentisi ne olur? Ama beklentisi olan da var! Elbette ki olacak. Madem ki Belediye Kulübü sahiplenmiştir, belediye ile işi olan işadamlarının da kulübe yardım etmeleri beklenir ve olmalıdır.
- Kulübümüz her dönem bu güçlüklerle boğuşacak demektir!
HAYIR! Bu yönetim ve bundan sonra gelecek yönetim kurulları kulübe ihtiyacını karşılayabilecek kadar sabit gelir getirecek tesisleri kurabilirlerse, artık yönetim kurulu için zengin ve iş sahibi adam aramaktan vazgeçilir. O zaman iş bilir, yöneticiliği özümsemiş insanlarla yönetim kurulu oluşturularak sıkıntılı dönemler arkada bırakılır.
- Sarıyer Kulübü'nün gelecek yıllara güvenle bakabilmesi için ne yapması gereklidir?
ÖNCELİKLE altyapı ve tesisleşmeye önem verilmelidir. 1958 de kurulan futbol okulu, daha sonraki yıllarda Futbol Federasyonu tarafından benimsenerek bütün profesyonel kulüplere yaş grupları takımlarını kurmalarını zorunlu kıldı. O günlerden bu yana kulübümüz yaş gruplarında futbolcu yetiştirme ve yarıştırma çalışması yapıyor. Bu çalışmalarda Baba Kenan’dan sonra Sami Canel, Cezmi Baydar, Zekai Saruhan, Hamdi Hürman, Ayhan Erman, Cavit Toprakiş, Yakup Kaptan, Muammer Sağlam, İlker Büyükdurmuş, Mehmet Demirtaş, Osman Yıldırım, Tevfik Gelgeç, Fuat Bayrak, Mahmut Kocabal, Köksal Uzun, Aykut Kocabal ve isimleri aklıma gelmeyen pek çok antrenör başarılı hizmetler verdiler, çok başarılı futbolcular yetiştirdiler. Alt yapı takımlarına verilen önem sonucu yetişecek futbolcular Sarıyer Kulübünün yaşam garantisidir. Bunun son örneğini 2007/2008 ve 2008/2009 sezonlarında gördük. Nasıl mı? İşte önemli olan bu! Genel kurulda yönetim kuruluna günlerce aday çıkmayınca görev zorunlu olarak Divan Kurulu üyesi ve bir ağabey olarak bana verildi. Ben hiç parası olmayan bir başkan ve yönetim kurulu arkadaşlarımla beraber işe sarıldım. İlk işim altyapı teknik direktörü Mahmut Kocabal’a sorumluluk vermekti, çekinmedim verdim. Profesyonel takımın başına getirdik. Altyapı futbolcularını en iyi şekilde ve rahatlıkla kullanabileceğini söyledik. Çok az transfer yapabildik. Ama alt yapıdan o kadar verim aldık ki anlatılması imkansız. İki sezonda alt yapı futbolcularından hemen hemen yirmisi Sarıyer takımında başarı ile oynadı. İki sezon üst üste takımı kümede bu futbolcular tuttu dersem yanılmam! Mahmut Kocabal’ın teknik kadrosunda görev alan tüm antrenörleri ve Mahmut Kocabal’ı yürekten kutlamayı görev bilirim. Alt yapıdan her yıl profesyonel takım kadrosunda yer alabilecek üç dört futbolcu çıkarsa futbol olarak Sarıyer takımının yarının güven altına alındığını iddia ederim. Tabii ki; tesisleşme çok önemli. Tesis sorunu da halledilirse, yönetim kurulu oluşturulmasında zorluk çekilmez! Kulüp kendini idare edebilir hale gelir. Bütün amacımız, beklentimizde budur.
- Siz de 2 dönem Sarıyer Kulübünde başkanlık yaptınız, herkesin üç maymunu oynadığı günlerde ateşten gömleği giydiniz. Buna rağmen özellikle son kongrede görüldü ki, yaptığınız transferlerden hoca tercihinize kadar eleştiriler aldınız. Bunun sebebi nedir?
BUNU sormamalıydın! Zira nasıra basmaktan farkı yok bu sorunun! Şunu iyi bilmenizi isterim. Kulüpler veya her hangi bir cemiyet içinde aktif hareket eden ve kendisinin bir yerlere geldiğini zannedenler, her an kendilerine çok önemli bir görev verileceği günü beklerler! Bu bekleyişleri o kadar ileri boyutlara varır ki, kendilerini bile tanıyamaz, karakterlerinin ne hale geldiğini anlayamaz duruma gelirler! Zira, para ile her şeyin olabileceğini, onurun bile kazanılabileceğini zannederler! Para sahibi olduğu için, ağzı bir iki laf ettiği için işi kotaracağını sanırlar! Akla geleceğini, unutulmayacağını, itibar göreceğini zannederler! İşte yanıldıkları budur. Liderlik para ile alınmaz, lider olunmaz, lider doğulur! Onlar kendilerini lider zannettiler toz bulutu olduklarını gördükleri anda yıkılıp gittiler! Benim görev almam zorunluluktu. İki dönem kısa aralıklarla bu görevi yaptım. Hiç kimse elini taşın altına koymadı, koyamadı! Ortaya çıktım; ilk tepki Belediye Başkanı Yusuf Tülün’den geldi. Neden? Kulübün bitip tükenmesini istiyordu! Çünkü kulübü siyasi amacı için tehlike görüyordu! Üç kuruş para verdi lisansları aldık, trilyonlar vermiş gibi bir sezon boyunca kulübü maça ben çıkardım diye konuşup durdu, kulübü de bizleri de aşağıladı. İkinci sezon yine aynı sıkıntılarla görev üzerimde kaldı. Ağzım yanmıştı! Yusuf Tülün Bey bu kez de lisans parası vermek istedi reddettim kabul etmedim. Aç susuz kaldık, istekte bulunmadık. Sarıyerlilik ruhu ile işe sarılanların verdikleri destekle hem transferleri yaptık ve hem de lisansları alarak maçlara çıktık. Yani kulübün onurunu koruduk. İşte böylesi ortamda iken kurul arkadaşlarımdan bir kısmının, yukarıda bahsettiğim gayretkeşlikleri ile karşılaştım. Bana “İstifa et, bırak git, ser varsın diye Belediye Başkanı para vermiyor” dediler. Oysa benimle ilgisi yoktu. Öyle şartlandırılmışlardı, dışarıda kalanların telkini ile! Bende doğrudur, “Ben varken para vermez, Üstelik şahsi bir işim nedeni ile de mahkemelik olmuştuk. Bıraksın gitsin, yardım ederim” demiş olduğunu söylediler. Ben de “Tabii ki gideceğim ama yönetim kurulu başkanı adayı olarak çıkan bir kişi bulduktan sonra genel kurul kararı alacağım” dedim. Dediğimi de yaptım. İlk genel kurulda Sayın Tahir Sarıoğlu talip oldu, genel kurulda görevi devrettim. İkinci sezonda da Mustafa Hepanıl başkanlığa talip oldu, yine kongre kararı aldım ve görevi devrettim. Her iki başkan başarı ile görev yaptılar. Sayın Sarıoğlu deneyimli bir kişi olarak çok olgun hareket etti. Eski yönetim kurullarını asla yermedi. Sayın Hepanıl, Sarıyerli olmanın, hatta hasta bir Sarıyer taraftarı olmanın fanatikliği, heyecanı içinde zaman zaman eski yöneticileri üzecek hareketler yaptı veya o şekilde yönlendirildi. Ne olursa olsun iki dönem arka arkaya benimle görev yapan arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Tabii ki Sayın Sarıoğlu ve Sayın Hepanıl ve arkadaşlarına da teşekkürü borç bilirim! Şunu da belirtmeyi görev bilirim: bir kısım insan İbrahim Balcı’yı başkan görünce şaşırdı! Şaşırdı çünkü, Balcı seçildikten sonra, içlerindeki dürtü onların günlerce uyku uyumalarına mani oldu. İçlerindeki şeytanı bir türlü atamadılar. O şeytan: “Ne Balcısı be, sen ondan daha iyi yaparsın bu işi” diye devamlı bağırdı. Bu adamlar ne yapacaktı? Kendi meydana çıkıp konuşmasa da; kahvede, iş yerinde, sokakta, minibüste, otobüste her yerde konuşacak, etrafını dolduruşa getirecekti! Öyle oldu! Ben tabii ki eleştirilirim, başkanım, hata yapabilirim bundan doğal ne olabilir. İnsan değil miyiz, hatalarımız elbette ki olacaktır! Eleştirileceğiz, yerileceğiz! Ama Mahmut Kocabal’ın yok farz edilmesini, acımasızca eleştirilmesini asla kabul edemem. Bu gün Sarıyer hala II. Türkiye Lig B Grubunda varsa bunu temin eden yetiştirdiği onlarca genç futbolcuya forma giydirme cesaretini gösteren Mahmut Kocabal’dır. Allah kendisinden razı olsun! Kulüp başkanından bir şeyler bekleyenlerden de tepki gelmiştir. Benden bir şey bekleyenler yanılır. Ben sadece Kulübüme vereceğim ne varsa veririm, hatta canımı bile! Yola çıkışım bu duygularladır. Büyüklerimizden bu terbiyeyi aldım. Teknik direktörü, transferleri, ekonomik durumu, belediye ile olan anlaşmazlıklar ve tesis meseleleri ileri sürülerek eleştirildik. Eleştiri de kutsaldır. Ancak yerli yerinde yapılırsa! Yersiz yapılırsa, buna: Kedi-ciğer meselesi denir. Bilmem anlatabildim mi?
- Son bir iki sorum olacak!
SOR bakalım neymiş!
- Bugün kulübe belediye sahip çıktı! Yarın ne olur? Kulübün yarını için ne düşünüyorsunuz?
ÇOK önemli bir soru sordunuz. Evet, belediye kulübümüze sahip çıktı. Mükemmel bir şey! Yarın ne olur derseniz, yarından inanın endişeliyim. Korkum nedir bilir misin? Belediyenin desteği ile transfer ayına müthiş giriş yapıldı. Arka arkaya transferlerle kadro otuzun üzerine çıktı. Kaba bir hesapla yirmi beşin üzerine futbolcu transfer edildi. Bu yanlış. Takımı ayakta tutan son iki yılın kadrosu kaleci Ethem hariç elden çıktı. Transferlere tanınan tolerans giden kendi futbolcularımızdan bir kısmına tanınsaydı, kadronun nüvesi bozulmamış olurdu. Bu transferler hangi ölçü ile yapıldı bilemiyorum! Transferlerde elbette ki yanılmalar olabilir, olacaktır da! Her zaman risk vardır! Hatadan da dönülebilir, bu kabulümdür. Bir şeyi kabul edemem ve tehlikeli görürüm. Kulübün, takımın siyasi amaçlarla yönetilmesi. Böyle bir yol izlenirse çok kısa bir süre içinde, Allah göstermesin kötü bir iki sonuçtan sonra bu tür oluşum kullanılabilir, belki de yıkılış başlar. İşte o zaman acırım. Bence; siyasiler ve belediye desteğini verecek ama her türlü çalışmayı, uygulamayı işin ehli insanlar, yani görevli yöneticiler ve teknik elemanlar yapmalıdır. Hem de bu insanlara rahat çalışma ortamı hazırlanarak! Elbette ki murakabe olmalıdır. Aksi halde, aksi halde neler olur! Olur işte!!!
- Sizi bulmuşken aydınlatmanızı istediğim bir konu var, yayın yaptığım www.lacivertbeyaz.net sitesinde yaklaşık 2 yıldır sizin yazılarınıza yer veriyorum, bunlardan bazılarını başka yayın organlarından alarak ekledim bazılarını siz bana gönderdiniz. Sizinle 3-4 ayda bir ya şans eseri bir köşe başında ya da bir Sarıyer maçında karşılaşırız, buna rağmen yaptığım yayınları sizin etkinizde kalarak yapmakla hatta borazanlığınızı yapmakla suçlandım. Kendimi size kullandırdığım söylendi. Söyleyin de bileyim beni kullandınız mı? Buna ihtiyacınız var mıydı?
GÜZEL, benim başıma gelen senin başına da geliyor. Bana da Av. Fikret Beyin uydusu oldun, emir eri oldun diyorlardı. Sonra Maç Mecmuasına spor yazmaya başladığım zaman (1962-1963) Nazım Beyin kuyruğu oldun demeğe başladılar. Biz gruptuk: Baba Kenan, Sami Canel, Ayhan Erman, Celal Demir, Fikret Canlı! O zaman da bunlar kulübü ellerine aldılar artık kimseye bırakmaz dediler. Sonraki yıllarda aynı şeyler söylendi durdu. Bu kez; Baba Kenan, Ben, Ali Canbakan, Adnan Kurt, İbrahim Çovaç, Bülent Termur, Peykunt Sezginer Suat Uysallar birlikteyiz cuntacı dediler. Daha sonraki yıllarda Erdal Aksoy’la yola çıktık “Uşaklık yapıyor” olduk. Eyüp Odabaşı sıvadı kolları; arkadaşları Adnan Özcan, Faruk Yılmaz ve diğer arkadaşları ile başladı elini taşın altına koymaya! Yıllarını verdi! Yıllar yılları kovaladı o zamanda “Eyüp Odabaşı’nın kullandığı” adamlar olduk! Her ne olursa olsun, yapılanlar, yani yaptığımız, yaptığım Sarıyer Spor Kulübümüze hizmetti. Ne derlerse desinler. Kedi uzanamayacağı ciğere murdar der! Öyle değil mi? Balcı amcanın 350 den fazla yayınlanmış makalesi, bir paneli, üç konferansı var. Bunları bir yana bırakalım 11 adet yayınlanmış, anlı şanlı yazarların kitaplarında kaynak gösterilmiş kitabı var. Yayıma hazır kitap sayısı da beş adet! Yayınevi bulunursa veya seni benim kullandığımı söylemek gafletinde bulunanlar, beni kullanmak istiyorlarsa, tabii güçleri varsa SPONSOR olsunlar da şu kitaplardan bir ikisini yayınlayalım! Senin o şekilde konuşan arkadaşlarına söyle, benimle tanışsınlar, belki hidayete ererler!
Şunu da belirtmeyi görev bilirim. Sarıyer için, Sarıyer Spor Kulübü için varım. Kim gelip konuşmak isterse, bilgi isterse emirlerine amadeyim. Çünkü 1941 yılında Sarıyer limanına demir atmışlardanım. Hala bu güzel limanda sayılı günlerimi doldurmaya çalışıyorum. Yani Sarıyer’i yaşıyorum, Sarıyer’i yazıyorum.