Cevap Ver; ADNAN ÖZCAN
KIVANÇ EKİNCİ - SARIYER MANŞET GAZETESİ
- Sarıyer Spor Kulübü denince veya Sarıyer Spor Kulübü ismi geçince neler hissediyorsunuz?
- Sarıyer Spor Kulübü bizim bir parçamız, gururumuz ve sevinç kaynağımız; a) Eşimiz ve ailemiz - b) İşimiz - c) Kulübümüz
- Futbola nerede başladınız, Sarıyer’e nasıl transfer oldunuz?- Futbola Düzce’de başladım. Manisa Karagücü'nde 2 yıl oynadıktan sonra Antalya Ferro Krom takımına transfer oldum ve bir yıl oynadım. 1964 yılında Beşiktaş özel bir maç için Antalya’ya geldi ve beni teknik direktör Spayiç beğenmiş, çağırdılar Beşiktaş’a gittim. Akaretlerdeki kulüp binasında üç ay misafir oldum, tüm idmanlara çıktım ve özel maçlarda oynadım transfer ayı başında eniştemin kumaş mağazasında rahmet Ayhan Erman ile tanıştım. Beni Sarıyer’e davet etti, gittim ve Sarıyer Spor Kulübü ile iki yıllık sözleşme imzalayarak Sarıyerli oldum.
- Sarıyer S. K. de kaç sezon oynadığınız? Memnun oldunuz mu?
- Sarıyer Spor Kulübünde 4 sezon oynadım ve memnuniyetimin kanıtı ise hep Sarıyer’de ikamet ettim. Yaşadığım güzellikleri futbolu bıraktıktan sonra da Sarıyer’de devam ettirmekteyim.
- Sarıyer S. K. deki hava futbol oynadığınız dönemde nasıldı? Diğer oynağınız kulüplerde o havayı bulabildiniz mi?
- Sarıyer ilk profesyonel sözleşme imzaladığım kulüptür. Buradaki arkadaşlık, samimiyet ve dayanışma çok güzeldi, yöneticilerimizle ağabey kardeş gibiydik, müthiş bir şekilde kaynaşmıştık. Seyircilerimiz tek sesli koro gibiydi. Müthiş destek verirlerdi takıma. Diğer oynadığım kulüplerde tabii ki saygı duyduğum camialardı. Ancak Sarıyer Spor Kulübü benim ilk göz ağrımdır. Hiçbir yerle mukayese yapılamaz.
- Oynadığınız diğer kulüplerin yönetici, futbolcuları ve taraftarlarının, Sarıyer S. K. hakkındaki düşüncelerini öğrenebildiniz mi? Öğrenmişseniz düşünceleri nelerdi?
- Bu soruyu cevaplamak çok zor her kulübün kendisine has bir geçmişi vardır. Kimse oynadığı takım hakkında kötü konuşmaz ancak genel olarak cevaplamam gerekirse oynadığım kulüpler dahil Sarıyer Spor Kulübü çok farklı algılanırdı. Hangi deplasmana gidersek gidelim çok farklı karşılanırdık, bu da bizleri çok mutlu ederdi.
- Futbol yaşamınızın en iyi dönemini hangi kulüpte geçirdiniz?
- Hiç düşünmeden Sarıyer Spor Kulübü’nde derim.
- Sarıyer Spor Kulübünde oynarken unutamayacağınız olaylar oldu mu?
- Olmaz olur mu? Nasıl güzellikleri yöneticilerimizle, taraftarlarımızla ve futbolcu arkadaşlar birbirimizle paylaşarak yaşadıksa üzüntüleri de birlikte yaşadık. Mesela II. Türkiye Liginde oynadığımız 1968/69 sezonunda şampiyon olabilecek kadar güçlü kadromuz olmasına karşın, maddi imkansızlık nedeni ile çok yetenekli amatör futbolcu arkadaşlar profesyonel yapılamadığı için oynatılamadılar bu da takımın çok aleyhine oldu. Mesela o sezonki kadroda: Şener Çınar, Eyüp Odabaşı, Ali Yavuz, Cengiz Oğuz, Ahmet Yılmaz (Ahmet II), Doğan Mengütemir, Cudi Vergili, Suphi Soylu, Necdet Müldür, Recep Bostan amatör futbolculardandı. Statü gereği sadece iki amatör futbolcu oynatıldığı için bu futbolcu arkadaşların çoğundan yeteri kadar yararlanılamadı. Küme düştük. Oysa bu arkadaşların hepsi de çok yetenekli futbolculardı ve uzun yıllar büyük takımlarda oynadılar.
- Unutamadığınız anılardan bir demet anlatır mısınız?
- Av. Fikret Canlı’nın kulübünü ne kadar düşündüğünü futbolu bıraktıktan sonra anladım ve hudutsuz takdir ettim. Ramazan Bayramı arifesinde İzmir deplasmanına gidiyoruz. İftar yemeğine Manisa’ya yakın bir yerde yapıyoruz. Her zaman ki gibi tabldot yapılmış. İftarı açtık ve yemek yedik. Tatlıyı çok sevdim ve bir porsiyon daha istedim, yedim. Fikret Bey görünce “Nasıl tabldot dışına çıkarsın, nasıl fazla yersin” diye beni azarladı. Ben de yediğim tatlının parasını verdim. O geceyi İzmir’de Atlantik Palas otelinde geçirdik. Sabah erkenden topluca Bayram namazına gittik. Namazdan çıkıp otele geldik, bütün futbolcular Fikret Beyin elini öpüyor bayramlaşıyor, ben akşam ki üzüntü ile yanına bile gitmedim, bayramlaşmadım. Öğleden sonra oynadığımız Ülküspor maçını da Ruli’nin attığı golle 1-0 kazandık ve kümede kalmayı garantiledik. Yıllar sonra yönetici olduğum zaman, kulüpler için parasızlığın ne olduğunu, Fikret Bey’in neler çektiğini anladım ve kendisini takdir ettim, o gün bugün ona karşı saygım müthiş artmıştır. Anım çok, hem de unutulmaz anılar ama hepsini anlatmaya imkan yok ki, ama yine de bir prim meselesi var onu anlatayım: Bir maçımızın primi 400 lira idi. Büyük para o günkü şartlara göre. Maçı oynadık ve kazandık. Futbolcular maçtan sona primi düşünüyoruz acaba ne zaman verecekler diye. Bir de ne görelim İbrahim Balcı elinde para ile soyunma odasına geliyor. Hemen susun bakalım dedikten sonra. Arkadaşlar maçınızın primi 400 lira, priminizi Perşembe günü antrenmanda vereceğiz. Ama şimdi almak isteyenler 200 lira prime razı olsun alsın, yoksa onu da alamayabilirler. O anda, soyunma odasında, yıkanmadan ve terlerimiz soğumadan hep beraber 200 liraya razıyız dedik. İbrahim Balcı da paraları bize saydı. Sevinçten uçuyoruz. Müthiş para be! İbrahim Balcı’nın bu taktiği devam edip durdu. Meğer bunu da kulüpten az para çıksın diye yapıyormuş, sezon sonu onu da anladık! Balcı'dan bahsetmişken aklıma bir anı daha geldi bak; Beykoz maçına hazırlanıyorduk. Cuma günü akşam kaleci Şeref’in babasının trafik kazasında öldüğü haberi geldi. Cumartesi günü Ortaköy’e gittik cenaze namazından sonra Şeref’in babasını defnettik. Takımımızın tek kalecisi Şeref’ti . Bir kalecimiz daha vardı ama kaleci demeye bin şahit lazımdı. Haftada bir gün idmana gelir, özel maçlarda bile oynatılmaz. Kaldık mı bu kaleciye! Maç günü Vefa Stadında Samim Hoca (Emek) takımı okudu ama kalecisiz. Hepimiz birbirimize baktık, kalecisiz takım olur mu? Maçın başlamasına on dakika falan vardı, soyunma odasına önce İbrahim Balcı geldi, arkadan kaleci Şeref odaya girdi. Hiç kimseye bir şey demeden Şeref soyunmaya başladı. Hem ağlıyor hem de kaleci kazağını giyiyor. Biz şaşkınız adamın babası ölmüş maça nasıl çıkar. Hiç kimse de ses yok. Baba Kenan her zaman ki haliyle heykel gibi duruyor, Samim hoca sessiz sakin, İbrahim Balcı elinde lisansları karıştırıp duruyor. Baba Kenan’ın sesi duyuldu “Haydi sahaya, şansınız bol olsun” çıktık oynadık ve maçı (7.5.1967 günü) Ruli, Ahmet ve Cemil’in golleri ile 3-0 kazandık. Sonra öğreniyoruz ki; Baba Kenan, İbrahim Balcı’ya ne yap yap Şeref’i maçta oynatmayı temin et demiş. İbrahim Balcı’da Şeref’e “Oğlum başka kaleci yok, sen fedakar adamsın, bunu da ispatlamanın tam zamanı, beraber maça gideceğiz. Soyunma odasına 15 dakika kala gireriz, sen kimseye bir şey sormadan soyun ve formanı giy, maçın ikinci yarısında seni oyundan alırız”. İbrahim Balcı’yı çok seven Şeref “Hayır” diyememiş ve maçı bu şartlar altında oynadı. Maçın bitimine on dakika kala yedek kaleci İbrahim oyuna alındı. Ama bu arada İbrahim Balcı basınla kurduğu iyi ilişkiler sonucu o gün kalesine pek az top gelen Şeref’i haftanın karmasına rica ile seçtirerek özverinin karşılığını verdi. Aslında Şeref benim tanıdığım en büyük kalecilerden biriydi. Haftanın karmasına girmeye ihtiyacı da yoktu ama ne olursa olsun, takımı için yöneticiliğin ne kadar güç koşullar altında yapıldığını da öğrenmiş olduk.
- Sarıyer S. K. nün sosyal durumu sizi tatmin etmiş miydi?
- Benim oynadığım dönemlerde kulübümüz sosyal açıdan pek ileri düzeyde değildi. Sahamız yoktu. Antrenmanları ya Vefa Stadı’nda ya da Şeref Stadı’nda yapıyorduk. Zaman zaman da Sarıyer’de Çağlayan’da (eski saha). Kulübümüzün binası yoktu. Kumsalda bir apartman katında yatıyorduk, diğer oda da yönetim kurulu toplanıyordu. Maddi olarak kulübün durumu iyi değildi. Şahısların verdiği paralarla kulüp yönetiliyordu. Bu arada maç hasılatı ve Spor Toto geliri ve kışın yapılan balodan gelen paralarla sezon tamamlanıyordu. Ama şunu itiraf etmeliyim: Futbolcu, yönetici ve taraftar o kadar kaynaşmıştık ki sorunları birlikte hallederek, zorlukları aşmayı bildik. Aldatılmadık, aldatmadık. Her kesim yapabileceğinin azamisini yaptı.
- Futbolu bıraktıktan sonra Sarıyer S. K.de antrenörlük yapmış olduğunuzu öğrendim, doğru mu?
- Evet doğru. Baba Kenan’ın isteği ile üç sezon yardımcı antrenörlük yaptım. Bu süre içinde; Selahattin Torkal ve Suat Mamat ile çalıştım.
- Peki yöneticiliğiniz hangi dönemde ve kimlerle birlikte oldu?
- Erdal Aksoy’un Başkanlığında Genel kaptan yardımcısı olarak görev yaptım. İbrahim Balcı ve Mustafa Hepanıl dönemlerinde Genel Sekreter olarak görev aldım. Ama tabii bu kadarla bırakmadılar beni; Sedat Özsoy ve Haşmet Mürşit dönemlerinde devamlı Denetleme Kurulu Üyesi olarak vazife gördüm.
- Hangi teknik direktörlerle çalıştınız?
- Sarıyer takımında teknik direktör olarak görev yapan Kenan Dereli, Ayhan Erman, İsfendiyar Açıkgöz ve Samim Emek’le birlikte çalıştım.
- Sizin oynadığınız dönemdeki en iyi on biri sayabilir misiniz?
- Benim oynadığım dört sezon içinde herkes değişik bir on bir yapabilir. Ben de klasikleşmiş olan şu on biri en iyi on bir olarak görüyorum: Şeref Göze- Mustafa Yetmişbir, Cihat Erbil, Metin Meşe, Rabbani Şaşmaz, Adnan Özcan, Mikro Mustafa, Cemil Turan, Ahmet Gündoğdu, Ruli Trpkovciç, Erdin Yücel…
- Oynadığınız dönemden bugüne en iyi on bir olarak nasıl bir takım kurarsınız?
- O günkü koşullarla bu günkü koşullar çok farklı. O nedenle en iyi on bir diye bir ayrım yapmam imkânı yok! II. Türkiye Ligi ve I. Türkiye Ligi ayrı düşünülebilir. Bunu da olayları izleyen ve araştıranlar o günleri yaşayanlarla konuşsun ve kendileri tespit yapsın.
- Çalıştığınız antrenörlerden sizde iz bırakanlar kimlerdir?
- Çalıştığım Teknik Direktörler içinde Baba Kenan’ın çok ayrı yeri vardır. Zira hem yönetim kurulu üyesi Genel Kaptan ve hem de teknik direktör olarak görev yapan bir insan olarak aldığı sorumluluklar nedeni ile kendini gıpta ile izlerdik. Müthiş önsezisi vardı. Futbolcuyu kazanmak için elinden gelen her şeyi yapardı. En çok kızdığı, hatta küstüğü futbolcuyu bile harcamaz,eğer ondan yararlanacaksa hiç hislerine mağlup olmaz ve onu oynatırdı. İsfendiyar Açıkgöz’ü çalıştırıcılığı, Samim Emek’i iyi niyeti, olgunluğu, çalıştırıcılığını ağabey kardeş ilişkileri ile pekiştirdiği için bende unutulmaz iz bıraktılar.
- Örnek aldığınız bir futbolcu, antrenör ve yönetici var mıydı? Varsa kimlerdi?
- Örnek aldığım yönetici: Selahattin Yarar, Antrenör: Samim Emek, Futbolcu: Ruli Trpkoviç.
- Sarıyer Spor Kulübü genel kurulları çok az katılımlı ve renksiz geçiyor sizce nedeni nedir?
- Kurumsallaşmasını tamamlayan kulüplerin bile genel kurulları bizim gibi maalesef az katılımla yapılıyor ve renksiz geçiyor. En önemli faktör lig sonu alınan derecedir. Başarılı olmuşsa takım genel kurullara katılım çok oluyor, başarısız ise ilgi de o nispette azalıyor. İlgisizlikten kurtulmak gerekir. Bunun temin edilmesi lazım ama nasıl? Unutulmuş olan o eski heyecanı yaratmak için kırgınlıklar, dargınlıklar, sen ve ben kavgasının bir kenara bırakılarak yeni heyecan yaratılması zamanıdır. Çünkü genel kurul salonundaki tablo tribünlerde aynı şekilde yansımakta sahaya çıkan futbolcular da az seyirci ile konsantre olamamaktadırlar.
- Unutamayacağınız futbolcular kimlerdir?
- Unutamayacağım birkaç futbolcu: Ruli, Cemil Turan, Eyüp Odabaşı, Garo Hamamcıoğlu, Migro Mustafa, Rıfkı Soysal, Rıdvan Dilmen, Cihat Susever, Sead Çelebiç, Mehmet Salih Kalkavan, Erdin Yücel, Ahmet Gündoğdu, Engin Ülker...
- Unutamayacağınız, sizi ve futbolcu arkadaşlarınızı etkileyen yöneticiler kimlerdir?
- Unutamayacağım ve biz futbolcuları etkileyen yöneticileri şöyle sıralayabilirim: Selahattin Yarar, Fikret Canlı, Nazım Özbay, Celal Demir, Sami Canel, İbrahim Balcı, Kenan Dereli.
- Kulübe damgasını vuran ve kulübü için her riski göze alan yöneticiler kimlerdir? Bunların sayısı parmakla sayılacak kadar az mı yoksa hayli fazla mı?
- Pek çok yönetici kulüp için büyük işler yaptılar. Ama süreklilik bakımından unutulmaması gereken kişileri şöyle sıralayabilirim: İbrahim Balcı, Baba Kenan, Eyüp Odabaşı, Fikret Canlı, Celal Demir, Nazım Özbay, Erdal Aksoy…
- Sarıyer’e yönetici olacaklardan istenen, beklenen nedir?
- Görev başına gelen yöneticilerden Şampiyon kadro kurmaları beklenir. Ama bu yeterli değildir. Şampiyonluk kadar kulübe kalıcı tesisler kazandırılması da önemlidir. Bilhassa gelir getirici tesislerin yapılması mutlak ihtiyaçtır.
- Her yönetici seçilen görevlerinin gereğini yerine getirebiliyor mu?
- Her yönetici görevlerinin gereğini yerine getirebilir mi, zannetmiyorum. Bu çok zordur. Ancak kulübün işlerinin aksamaması için dayanışma içinde işlerin yürütülmesine çalışılıyor. Bu bile önemlidir.
- Yönetim de istikrar için neler olmalı?
- Yönetimin istikrarlı olabilmesi için dayanışma, iyi niyet, açıklık, inanırlık ve devamlılık ilk koşuldur. Bunlardan birinin eksik olması aksamayı beraberinde getiriyor.
- Sizce kulübün başarısı ne ile ölçülmelidir?
- Bence kulübün başarısı; a) Tesis, b) Gelir getirecek yatırım, c) Borçlanmamak, d) Şeffaflık (Açıklık) ve e) Sportif başarı ile ölçülmelidir.
- Şampiyonluk mu önemli? Yoksa tesis kazanmak mı?
- İdeal olan her ikisinin birlikte yapılabilmesidir.
- Altyapı ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Kulüple ilgili olduğunuz dönemlerde altyapıdan gelen futbolcu oldu mu? Oldu ise ne ölçüde başarılı oldular?
- Alt yapı özerk hale getirilerek bütçesi ayrı ve başında da bu işi çok iyi bilen Mahmut Kocabal ve ekibine teslim edilmekle ihya edilme şansı mevcuttur. Geçen sezon alt yapıdan yetişmiş 13 futbolcumuz kadromuzda bulundu, hemen hemen hepsi de oynadı. Alt yapının maçlarına bir iki yönetici zaman zaman gitmeli ve aileleri dışında onları motive edecek imkanların sunulması gerekmektedir.
- Alt yapıdan yararlanabilmek için neler yapılmalıdır?
- Sorunun yanıtının bir kısmını bir önceki yanıtın içinde bulunuyor. Alt yapıdaki gençlere sadece malzeme vererek istediğiniz seviyeye çıkaramazsınız. Maddi imkanların el verdiği kulüplerde beslenme ve eğitim süreci de takip edilerek faydalı hale getirilebilir.
- Unutamadığınız takım kaptanı kimdir?
- Oynadığım, yönetici olarak görev yaptığım ve takımı yakından seyrettiğim dönemleri dikkate alarak en iyi kaptanları şöyle sıralayabilirim. Ruli Trpkoviç, Mahmut Kocabal, Garo Hamamcıoğlu, Mehmet Salih Kalkavan…
- Sendikal harekete katılmış ve İşçi temsilciliğinden Petrol-İş Genel Başkanlığına kadar yükselmişsiniz? Doğru mu? Doğru ise bu büyük başarıyı nasıl temin ettiniz?
- Doğru, inanmak, mücadele, samimiyet ve emeğe olan büyük saygımdan dolayı başarılı olduğum kanaatindeyim.
- Sarıyer S. K. nün şöhretli bir futbolcusu olmanın yükselmenizde veya sendikacı olmanızda etkisi oldu mu?
- Ben sadece Sarıyer Spor Kulübü’nün futbolcusuydum. Her ikisi de bir birinden çok farklı alanlardır. Bir biri ile bağlantılı olduklarını düşünmüyorum.
- Son birkaç yıldan beri kulüpte sık sık kaos yaşanıyor, sizce nedeni nedir?
- Son yıllarda kulüpteki kaos, yani bir yerde yönetici bulamama rahatsızlığı, kulübün maddi imkanlarının yok denecek kadar az olmasından, bu nedenle de bütünlüğün sağlanamamasından kaynaklandığına inanıyorum.
- Kulübün kaostan devamlı kurtulabilmesi için neler yapılmalıdır?
- Kurumsallaşma, tesis, gelir getirecek tesis ve kaynakların sağlanması halinde kaos olmaz. Aksi halde bugün ki gibi Belediye veya maddi imkan sağlayacak başkan aramaya devam ederiz.
- Siyasilerin kulüple ilgilenmeleri, hatta kulübün içine girmeleri, yönetimde görev almalarını nasıl karşılıyorsunuz?
- Sarıyer S. K. üyeleri ile hayat bulur. Daha önce izah edildiği gibi kurumsallaşmasını tamamlamış ve tesis ile diğer gelirleri ile ayakta durabilecek hale gelirse hiçbir siyasi parti kulübe ağırlık koyamaz. Ancak yönetimlerimizde yerel siyasi arkadaşlarımız olmuştur olmaya da devam edecektir. Çünkü onlar kulübümüz üyeleridir. Siyasi görüşlerini kulübümüze empoze edecek çabanın içine girmezler, bu yolu tercih etmezler.
- Kulüpte görev alacak yöneticilerde meziyetler neler olmalıdır? Yönetim listeleri oluşturulurken nelere dikkat ediliyor veya nelere dikkat edilmelidir?
- Genel kurullarda yöneticilerimizin meziyetleri tartışılmaz, başkan adayı listesini yapar, genel kurulun onayına sunar, yeterli alırlarsa seçilirler. Dikkat edilmesi gereken konu güçlü mali kaynak ile birlikte ana tüzükteki değişiklikle başkanın listesi mutlak olmamalı delege beğenmediği ismi çizebilmeli, beğendiğinin ismini listeye yazabilmeli. Yani seçim üyelerin gerçek iradesine bırakılmalı.
- Genel kurullarda devamlı söz alan birkaç kişisiniz: Örneğin; Siz, İbrahim Balcı, Sami Canel, Salih Paşa, Sezai Kula ve zaman zamanda Ali Ergenç! Hep aynı isimler hemen hemen benzer konuşmalar yapıyorlar. Seçilenler genel kuruldaki konuşmaları dikkate alıyorlar mı?
- Ben şahsen her genel kurulda söz alarak kulübümüzün daha iyi yönetilmesi için görüşlerimi, önerilerimi ve eleştirilerimi yapıyorum. Konuşmamın dikkate alınıp alınmaması yönetim kurulunun takdirine kalmış bir durumdur. Ben görevimi yapıyorum, yapma ya da devam edeceğim. Çünkü genel kurul, geçmişin muhasebesi ve geleceğin planlarının karara bağlandığı yerdir.
- Sık sık yapılan olağanüstü genel kurulları yararlı buluyor musunuz?
- Olağanüstü genel kurullar istikrarsızlıktan kaynaklanan bir konudur. Sebepleri de çeşitlidir. Dileğimiz olağanüstü genel kurul olmadan bütünlük içinde sezonların tamamlanmasıdır. Ancak koşullar kulübümüzü sıkıntıya sokacak boyutlara ulaşırsa olağanüstü genel kurul yapılması kaçınılmaz olur. Bu da gereklidir.
- Sizin ekleyeceğiniz bir şeyler varsa lütfen onları da belirtiniz!
- Şu hususları ekleyebilirim: a) Yönetim kurulunun açık, şeffaf, bütünlük ve hoşgörülü olması, b) Her konunun tartışılarak kararların alınması, c) Taraftarlarla iyi diyalog kurulması ve desteğin sağlanması, d) Teknik heyete eş dost yerine yararlı olanın seçilmesi,e) Hoşgörünün, özverinin hakim olması.
- Sizi yordum, çok teşekkür ederim.- Ben de teşekkür ederim, sağ ol.